Popüler Yayınlar

Sayfalar

9 Temmuz 2009 Perşembe

Filistinli Mülteciler Dosyası

Filistinli Mülteciler Dosyası

Filistin'den ilk göç hareketi 1948 savaşı sonrasında başladı. Bu tarihte siyonist İsrail devletinin kuruluşunun ilan edilmesi ve bunun 181 sayılı BM kararıyla da te'yid edilmesi üzerine çok sayıda Filistinli kendi öz vatanında vatansız durumuna düşürülmüştü.
Bugün sadece Lübnan'da 350 bin Filistinli mülteci evsiz yaşamaktadır. Bunlar kendileri için kurulan mülteci kamplarında sefil ve perişan bir hayat sürmektedirler. Diğer mülteci kamplarında yaşayanların durumları da Lübnan'da yaşayan Filistinli mültecilerin durumlarından farksızdır.
Bütün mülteciler ve özellikle mülteci kamplarında yaşayanlar ekonomik yönden oldukça zor şartlarda hayatlarını sürdürmektedirler. Çünkü bunların hepsi işgalciler tarafından ele geçirilen gayri menkullerini ve mal varlıklarının çoğunu terk ederek sadece başlarını alıp o bölgeye sığınmak zorunda kalmış kimselerdir.
Burc el-Beracine mülteci kampında meskenlerin hemen yanı başında bulunan ve hastalık yayan çöp yığınları
İsrail hükümeti işgal altında tuttuğu Filistin topraklarındaki yahudi nüfusunu artırmak için sürekli Filistinlilere ait toprakları zorla sahiplerinin ellerinden alırken ve değişik dünya ülkelerindeki yahudileri buralara göç etmeye teşvik ederken yurtlarından çıkarılmış Filistinli mültecilerin vatanlarına dönmelerini engellemek için her yola başvuruyor.
1967 Haziran Savaşı'nda siyonistler Batı Yaka'yı da işgal ettiklerinden daha önce bu bölgeye sığınan mültecilerin bazıları bölgeyi terk ederek muhtelif Arap ülkelerine sığınmış terk edemeyenler de oradaki mülteci kamplarında yaşamaya devam etmişlerdir.
Bugün siyonist İsrail rejimine meşruiyet kazandırmaya çalışan güçler Filistinli mülteciler sorununu sürekli gündem dışı tutmaya çalışıyorlar. Amaçları ise bu sorunu küllenmeye terk etmek ve Filistinli mültecileri hâlen sürdürmekte oldukları sefil hayata, çaresizliğe razı etmektir.
Bugün bu mülteciler sahipsizliğe terk edilmiş görünüyor. Kimse onların sorunlarını gündeme getirmeye yanaşmıyor. Peki sayıları milyonları bulan, vatanlarından uzak bu insanları kim düşünecek? Onların dertleriyle kim ilgilenecek? "İnsan hakları" denince mangalda kül bırakmayanları, soğuk kış ve sıcak yaz günlerinde Lübnan'daki ve Ürdün'deki mülteci kamplarında evsiz, barksız bir halde hayat süren bu insanlar hiç mi ilgilendirmiyor?
Genelde Filistin halkının ve özelde yurtlarından uzak bir şekilde sefalet hayatına mahkum edilmiş durumda, kamplarda yaşayan mültecilerin istedikleri çözüm yeniden yurtlarına dönmelerine imkan verilmesidir. Ancak bu çözümün gerçekleşebilmesi için onların zorla ellerinden alınan topraklarının kendilerine iade edilmesi gerekiyor.
Madrid'de başlayıp Vaşington ve Oslo'da devam eden FKÖ-İsrail görüşmelerinde mültecilerin sorunlarına çözüm getirecek bir şey ortaya konmadı.
Bedavi mülteci kampında bütün insani yardım kurumlarının kapılarını çalmış ama hiçbir yardım bulamamış oturak bir hasta
Bu çocuklar mülteci kampındaki kırık dökük evlerine gidebilmek için işte bu daracık ve çöplerle dolu sokaklardan geçmek zorundalar
Burc el-Beracine mülteci kampında kampın arasında adeta bir göl oluşturan yağmur suları ve etrafında hastalık yayan çöp yığınları

Giriş

Filistin halkının yarıdan çoğu kendi topraklarının dışında yaşamaktadır. Bunların çoğu da değişik ülkelerde mülteci durumundadır. Siyonist İsrail yönetimi işgal ettiği topraklara sürekli değişik ülkelerden naklettiği yahudileri yerleştirdiğinden vatanlarını terk etmek zorunda bırakılan Filistinlilerin yeniden vatanlarına dönme imkânlarını ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. İşte Yasir Arafat'ın özel gayretleriyle kabul edilen Oslo İlkeler Anlaşması bu konuda da siyonist İsrail rejimine yardımcı olmuştur. Çünkü bu anlaşma siyonist İsrail'in işgal ettiği topraklar üzerindeki hâkimiyetini resmileştirdiğinden vatanları dışında yaşayan Filistinlilerin buralara dönme imkânlarını oldukça daraltmıştır.

Filistin'den Göç

Filistin'den ilk göç hareketi 1948 savaşı sonrasında başladı. Bu tarihte siyonist İsrail devletinin kuruluşunun ilan edilmesi ve bunun 181 sayılı BM kararıyla da te'yid edilmesi üzerine çok sayıda Filistinli kendi öz vatanında vatansız durumuna düşürülmüştü. 1948'de ilk mülteci akını o zaman henüz işgal altında olmayan Gazze ve Batı Yaka'ya olmuştu. Bu yüzden özellikle Gazze'de o toprakların besleyebileceği sayının üstünde insan toplandı. 1967 Haziran savaşında Gazze ve Batı Yaka'nın da İsrail tarafından işgal edilmesi üzerine buralarda yaşayan çok sayıda Filistinli başka ülkelere iltica etmek zorunda kaldı. Bu tarihten sonra en büyük mülteci akını da Lübnan ve Ürdün'e oldu. Bunun yanı sıra yüz binlerce Filistinli de başta Körfez ülkeleri olmak üzere değişik Arap ülkelerine iltica etti. Bugün bu ülkelerde çok sayıda Filistinli mülteci yaşamaktadır. Ayrıca çeşitli Avrupa ülkelerinde ve ABD'nde çok sayıda Filistinli hayat sürmektedir. Bunların bazıları yaşadıkları ülkelerde vatandaşlık hakkı almış olsa da birçoğu hâlâ mülteci konumundadır ve vatansız olarak değerlendirilmektedir.

Mülteciler Ne Şartlarda Yaşıyor?

Bugün sadece Lübnan'da 350 bin Filistinli mülteci evsiz yaşamaktadır. Bunlar kendileri için kurulan mülteci kamplarında sefil ve perişan bir hayat sürmektedirler. Öte yandan Ürdün'de, sadece Amman yakınlarında kurulmuş olan Buk'a kampında 100 bin Filistinli mülteci yaşamaktadır. Bunların durumları da Lübnan'da yaşayan Filistinli mültecilerin durumlarından farksızdır. Hepsi de daracık, bütün altyapı hizmetlerinden mahrum meskenlerde ve işsiz bir şekilde oldukça perişan bir hayat sürmektedirler. BM'in ve uluslararası yardım kuruluşlarının yaptığı yardımlar ise bu insanların ihtiyaçlarının çok cüz'i bir miktarının karşılanmasına bile yetmemektedir. Son yıllarda da zaten BM yardımı iyice azaltıldığından artık mültecilerin geçim sıkıntılarının giderilmesinde ciddiye alınır katkısı bulunmamaktadır.

Ayrıca Gazze'de yaşayan Filistinlilerin de üçte ikiden fazlası (yaklaşık 650 bin kişi) mülteci durumundadır. Çünkü başta da belirttiğimiz gibi bugün özerkleştirilmiş gibi gösterilen Gazze şeridinde yaşayan Filistinlilerin çoğu 1948'de işgal edilmiş olan topraklardan buraya iltica etmiş kimselerdir. Dolayısıyla bugün bu topraklarda normalde bu toprakların besleyebileceğinin çok üstünde insan barınmaktadır. 400 km2'lik yüzölçümüyle Filistin topraklarının sadece % 1.43'ünü oluşturan bu topraklarda 1 milyon insan yaşamaktadır ve km2 başına 2500 kişi düşmektedir. (Türkiye'de km2 başına düşen insan sayısı 80'dir. Yani Gazze'de nüfus yoğunluğu Türkiye'dekinin 31 katıdır.) Gazze dünyada nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu bir bölge olarak bilinmektedir. Bu nüfus yoğunluğu da bölgeye 1948 Savaşı sonrasında akın eden mültecilerden kaynaklanmaktadır. Gazze'deki mültecilerin yarıdan çoğu da (yaklaşık 335 bin kişi) mülteci kamplarında yaşıyor. Bütün bu mülteciler ve özellikle mülteci kamplarında yaşayanlar ekonomik yönden oldukça zor şartlarda hayatlarını sürdürmektedirler. Çünkü bunların hepsi işgalciler tarafından ele geçirilen gayri menkullerini ve mal varlıklarının çoğunu terk ederek sadece başlarını alıp o bölgeye sığınmak zorunda kalmış kimselerdir.

Özerk Yönetim ve Mülteciler

Özerk yönetimin kurdurulması Gazze'deki o yüz binlerce mültecinin durumunu değiştirmedi aksine daha da kötüleştirdi. Çünkü onların asıl vatanları ve toprakları üzerindeki İsrail hâkimiyetini resmileştirerek onların yeniden kendi öz yurtlarına ve topraklarına dönme ümitlerinin önüne set çekmiş oldu. Bununla birlikte kendilerine herhangi bir iş imkânı ve geçim kaynağı da sağlamadı. Gazze'deki mültecilerin durumu böyleyken geçmişte onları bağrına basmış olan yerlilerin durumları da çok iyi sayılmaz. Her şeyden önce bu insanlar kendilerine sığınan kardeşlerinin dertlerini ve sıkıntılarını paylaşmak zorunda kaldıklarından kendileri de çeşitli ekonomik zorluklarla karşı karşıya gelmişlerdir. Öte yandan 1967'de Gazze'nin de işgal edilmesiyle başlayan kasıtlı uygulamalar bölgedeki ekonomik durumun daha da kötüleşmesine, işsizlik oranının günden güne artmasına yol açtı. Özerk yönetimin işbaşına gelmesinden sonra ise bölgedeki işsizlik oranı daha da arttı. Çünkü daha önce çok sayıda Gazzeli 1948'de işgal edilmiş topraklara girerek çalışma imkânı bulabiliyordu. Özerklik anlaşmasından sonra araya sınır konduğundan bu geçişler vizeye bağlandı. Öte yandan İsrail yönetimi de anlaşma şartlarını gerekçe göstererek geçişleri iyice kısıtladı. Bunun yanı sıra izinsiz geçişleri engellemek amacıyla geçiş kapıları dışındaki kısımları tel örgüyle kapattığı gibi belli aralıklarla gözetleme noktaları kurdu. Bu durum dolayısıyla Gazze'de işsizlik oranı % 60'ı geçti. Özerk yönetim de zaten Oslo ve Kahire anlaşmalarında önüne sürülen şartları kabullenirken böyle bir sonucu kendi eliyle hazırlamıştı. Bütün bu sebeplerden dolayı bugün Gazze'de yaşayan halkın % 98'i uluslararası standartlara göre fakirlik sınırının altında bir gelirle geçinmek zorundadır. Bunların içinde hiçbir yerden geliri olmayan on binden fazla aile mevcuttur.

Filistin'in Batı Yaka (Batı Şeria) bölgesinde de çok sayıda mülteci yaşamaktadır. Bunlar da siyonistlerin 1948 işgalinden sonra bu bölgeye yerleşenlerdir. 1967 Haziran Savaşı'nda siyonistler Batı Yaka'yı da işgal ettiklerinden daha önce bu bölgeye sığınan mültecilerin bazıları bölgeyi terk ederek muhtelif Arap ülkelerine sığınmış terk edemeyenler de oradaki mülteci kamplarında yaşamaya devam etmişlerdir.

Bugün siyonist İsrail rejimine meşruiyet kazandırmaya çalışan güçler Filistinli mülteciler sorununu sürekli gündem dışı tutmaya çalışıyorlar. Amaçları ise bu sorunu küllenmeye terk etmek ve Filistinli mültecileri hâlen sürdürmekte oldukları sefil hayata, çaresizliğe razı etmektir. Öte yandan onların öz vatanlarına yerleştirilen yahudiler sömürgeci güçlerin sağladığı ekonomik imkânları değerlendirerek keyif sürecekler.

Anlaşmalar Mültecilere Bir Şey Kazandırmadı

Madrid'de başlayıp Vaşington ve Oslo'da devam eden FKÖ-İsrail görüşmelerinde mültecilerin sorunlarına çözüm getirecek bir şey ortaya konmadı. Gazze - Eriha anlaşması olarak bilinen Oslo İlkeler Anlaşması'nda ve onu takip eden Kahire, Taba ve el-Halil anlaşmalarında da mülteciler sorununa hiçbir çözüm getirilmedi. Hatta İsrail işgal yönetimi Oslo İlkeler Anlaşması'nın verdiği yetkileri mülteciler sorunuyla ilgili bütün önerileri reddetmekte kullanmaktadır. Bu yönüyle Oslo İlkeler Anlaşması ve ona bağlı olarak imzalanan diğer bütün anlaşmalar Filistinli mültecilerin yurtlarına dönmelerinin yollarını tamamen tıkamış gibi görünüyor.

İsrail Mültecilere Bütün Kapıları Kapatmak İstiyor

İsrail hükümeti işgal altında tuttuğu Filistin topraklarındaki yahudi nüfusunu artırmak için sürekli Filistinlilere ait toprakları zorla sahiplerinin ellerinden alırken ve değişik dünya ülkelerindeki yahudileri buralara göç etmeye teşvik ederken yurtlarından çıkarılmış Filistinli mültecilerin vatanlarına dönmelerini engellemek için her yola başvuruyor. İsrail eski başbakanı ve İşçi Partisi'nin lideri Şimon Perez Filistinli mültecilerle ilgili açıklamasında 1948'de işgal edilmiş topraklardan göç etmiş olanların geri dönmelerine razı olmayacaklarını söyledi. Perez, İşçi Partisi'ni destekleyen yahudi öğrencilerin Tel Aviv'de düzenledikleri bir programda yaptığı konuşmada: "Bizim onlara geri dönüş hakkı vermemizi gerektirecek ve bizim açımızdan bağlayıcı bir şey yok. Onların geri dönüşleri konusunda herhangi bir görüşmeye girişmeyi de düşünmüyoruz" dedi. İsrail'in eski dışişleri bakanı yardımcısı Yoshie Pilin konuyla ilgili bir açıklamasında İsrail yönetiminin Filistinli mülteciler konusunda Arap teklifini kabul etmek zorunda olmadığını ileri sürmüştü. İsrail'in eski Adalet bakanı David Libâi de konuyla ilgili açıklamasında İsrail hükümetinin mülteci durumundaki Filistinlilerin Gazze ve Batı Yaka'ya geri dönmelerine müsaade etmeyeceğini söylemişti. David Libâi: "İsrail, Filistinlilerin bu haklarını kabul etmeyecektir" demişti. Bunlar güya "barışçı" olarak lanse edilen İşçi Partisi'nin iktidarda olduğu dönemlerde yapılmış açıklamalar. Likud Partisi'nin bu konuda daha sert bir tutum içinde olduğu, yurtlarının dışında yaşayan Filistinlilerin geri dönme haklarını kabul etmek bir yana halen Filistin'de yaşayanları bile çıkarmak için elinden geleni yaptığı biliniyor.

Özerk yönetimin istatistik dairesi tarafından yapılan açıklamaya göre Filistinli Mülteciler Komitesi'nin Amman'da yapılması planlanan toplantısında 800 bin mültecinin Batı Yaka ve Gazze'de bulunan evlerine dönmelerine imkân sağlanması talebinde bulunulmasının düşünüldüğü ifade edildi. Ancak İsrail hükümeti daha böyle bir talep gündeme getirilmeden açıklamada bulunarak böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini ifade etti. Yoshie Pilin İsrail radyosuna yaptığı açıklamada yurtlarından sürgün edilen veya mülteci durumunda olan Filistinlilerin evlerine dönmelerine imkân sağlanmasını öngören bütün taleplere karşı veto haklarını kullanacaklarını söyledi.

Özerk Yönetim Sadece Politika Yapıyor

Sözde özerk yönetimin yetkilileri İsrail'le imzaladıkları anlaşmalarda mülteciler sorununu hiçbir şekilde gündeme getirmedikleri halde zaman zaman kendilerinin çalıp kendilerinin oynadıkları toplantılarda bu sorunu gündeme getirerek bu sorunla ilgileniyormuş havası vermeye çalışıyorlar. Bundan bir süre önce Ürdün'ün başkenti Amman'da Filistinli Mülteciler Komitesi'nin dörtlü bir toplantısı oldu. Toplantıda alınan kararlarda mülteciler konusunun İsrail'le şimdiye kadar yapılmış anlaşmalara bağlı bir şekilde ve görüşmeler yoluyla çözüme kavuşturulması istendi. Filistin İslami Direniş Hareketi (HAMAS) toplantıyla ilgili olarak yayınladığı bildiride bu toplantının ve yapılan görüşmelerin amacının Filistinli mülteciler meselesini tamamen tasfiye etmek ve İsrail'in işgalci politikasına resmiyet kazandırmak olduğunu dile getirdi. Bildiride: "HAMAS, Filistinli halkımızın yurtlarına dönme haklarının işgalcilerle yapılacak pazarlığa ve onlarla yapılacak görüşmelerden çıkacak sonuçlara bağımlı kılınmasına kesinlikle karşı çıkmaktadır. HAMAS, Filistin halkının gerek bu hakkını ve gerekse gasp edilmiş diğer bütün haklarını geri alabilmek için çalışmaya devam edeceğini, bunun için mümkün olan her yola başvuracağını bir kez daha vurgulamaktadır" dendi. HAMAS aynı zamanda Arap yönetimlerini, Filistinli mülteciler konusunda İsrail emellerine alet olmamaları için uyardı.

BM'in Tutumu

BM'in kısa adı UNRWA olan Birleşmiş Milletler Mültecilere Yardım ve Yerleştirme Ajansı adlı bir yan kuruluşu bulunuyor. Bu kuruluşun bazı mülteci kamplarında Filistinli mültecilere yardım amacıyla kurulmuş birtakım te'sisleri ve okulları bulunuyor. Ancak bu kuruluşun Filistinli mülteciler karşısında "öldürmeme - kaldırmama politikası" izlediği görülüyor. Az çok yardım ederek İsrail işgal rejimine karşı ciddi bir sorun çıkarmalarını önlemeye çalışıyor ama rahat ve huzurlu bir hayata kavuşmaları veya yurtlarına dönebilmeleri için hiçbir girişimde bulunmuyor. Örneğin mülteci kamplarındaki eğitim kurumlarının iyileştirilmesi yönündeki tüm talepler UNRWA yetkilileri tarafından reddedildi. Bu redler zaman zaman kamplardaki mültecilerin gösterileriyle protesto edildi.

Kısa adı UNRWA olan teşkilatın Filistinli mültecilere yardımlarının aksatmasının onları İsrail'in önlerine süreceği formüllerden birini kabul etmeye zorlama amacına yönelik olduğu sanılıyor. Bu formüllerin ise hiçbiri mültecilerin yeniden vatanlarına dönmelerine fırsat tanımıyor. Bu ise söz konusu mültecilere yönelik komplonun uluslararası bir boyutta yürütüldüğünü ve BM'in işgalci siyonistlerle işbirliği içinde olduğunu gözler önüne sermektedir.

Mülteciler Meselesi Neden "Nihai Anlaşma Merhalesi"ne Bırakıldı?

Oslo İlkeler Anlaşması'nda mülteciler sorunu, Kudüs sorunu gibi "nihai anlaşma merhalesi"ne bırakıldı. Bu ABD'nin tavsiyesiyle olmuştu ve ABD böyle bir tavsiyede bulunurken "üzerinde yoğun ihtilaf bulunan konuların son merhaleye bırakılmasının anlaşmayı kolaylaştıracağını" iddia etmişti. Oysa işin gerçeğinde söz konusu meselelerin nihai anlaşma merhalesine bırakılmasındaki amaç bu meselelerin İsrail'in istediği şekilde sonuçlandırılması için gereken şartları hazırlamaktı. İsrail işgal rejimi yetkililerinin mülteciler sorununa nasıl yaklaştıklarından yukarıda söz ettik. İşgalci siyonist yönetimin bu konuda ortaya koyduğu tavır "nihai anlaşma merhalesi"nin de sorun açısından bir yenilik getirmeyeceğini açıkça gösteriyor. 1999 başlarında başlaması ve 1999 sonuna kadar sonuçlandırılması öngörülen fakat 2000 yılında yarım yamalak başlayıp henüz bitirilemeyen "nihai anlaşma merhalesi" eğer geçmişte "barış" diye yutturulan ihanet anlaşmalarına benzer bir anlaşmayla sonuçlanırsa büyük bir ihtimalle İsrail'in istediği tarzda şekillenecektir. Bu ise Filistinli mültecilerin önlerine kapıların tümüyle kapatılması demek olacak.

İşgal Devletinin Uygun Gördüğü Çözüm: Mültecileri Baştan Atmak

Genelde Filistin halkının ve özelde yurtlarından uzak bir şekilde sefalet hayatına mahkum edilmiş durumda, kamplarda yaşayan mültecilerin istedikleri çözüm yeniden yurtlarına dönmelerine imkan verilmesidir. Ancak bu çözümün gerçekleşebilmesi için onların zorla ellerinden alınan topraklarının kendilerine iade edilmesi gerekiyor.

İsrail işgal devleti mülteciler sorununun önüne getirilmesini engellemek için, arkasındaki birtakım lobi güçlerinden de yararlanarak kapalı kapılar ardında dayatma yollu birtakım çözümler bulmaya çalışıyor. Bu konuda üzerinde durulan alternatiflerden biri ise Filistinli mültecilerin Irak topraklarına yerleştirilmesi.

Filistin özerk yönetimi tarafından yapılan bir açıklamada Amerika'daki yahudi lobisinin, Filistinli mültecilerin Irak'a yerleştirilmesi konusunda gücünü kullanması için ABD yönetimine baskı yaptığı dile getirildi. Bu konuda verilen bilgilere göre Amerika'daki yahudi lobisi Irak'a uygulanan ambargonun tümüyle kaldırılması için bu ülkenin özellikle mülteci kamplarında ikamete zorlanan Filistinli mültecilerden bir milyon kişinin kendi topraklarına yerleştirilmelerine razı olmasının şart koşulmasını istiyor. Özerk yönetim adına çeşitli Arap ülkelerinin yönetimlerine bu konuda hatırlatmada bulunularak, Filistin topraklarının asıl sahiplerinden arındırılması amacına yönelik böyle bir planın uygulamaya geçirilmesine fırsat verilmemesi istendi. Gönderilen uyarı yazısında bu planın arkasında Filistinli mülteciler sorununu onların yurtlarına dönmelerine fırsat vermeden sonuçlandırma ve İsrail'in Batı Yaka topraklarından çekilmemesi ve bu bölgede oturan Filistinlileri, Ürdün başta olmak üzere çeşitli Arap ülkelerine göç etmeye zorlama hesaplarının olduğuna dikkat çekildi. Yazıda ayrıca geçmişte Netanyahu hükümetinin gerek Batı Yaka'daki gerekse "yeşil hat" içinde kalan Arap kökenlileri muhtelif yollarla buralardan göç etmeye zorlama politikaları izlediğine de işaret edilerek bu tür planların nihai hedefinin Filistin topraklarını Arap kökenlilerden tümüyle arındırma olduğu ifade edildi. Yazıda bu hedefe yönelik planların uygulamaya geçirilmesine paralel olarak Avrupa'dan ve değişik dünya ülkelerinden yahudilerin getirtilerek Filistinlilerden arındırılan topraklara yerleştirilecekleri dile getirildi.

Bu bilgilerden, işgal devletinin sadece halen mülteci durumunda olan Filistinlilerin yurtlarına dönmelerini engellemekle yetinmeyerek, bütün baskılara rağmen yurtlarında yaşamakta direnenleri de göçe zorlamak ve onların yerlerine dünyanın değişik ülkelerine dağılmış durumdaki yahudileri getirtip yerleştirmeyi hedeflediği anlaşılıyor. Bu planların gün yüzüne çıkması ise Barak'ın hedeflerinin selefi Netanyahu'nun hedeflerinden zerre kadar farklı olmadığını, sadece izledikleri metotlarda farklılık olduğunu belgeleyen gelişmelerden biri.

Hedef Mültecilere Vatana Dönüş Umudunu Unutturmak

1948'de işgal edilmiş topraklardan çıkarılan Filistinlilerin yeniden yurtlarına dönmelerine imkân verilmemesi, sayıları yaklaşık 4 milyonu bulan mültecilerin, yeniden yurtlarına ve topraklarına dönme imkânlarının ortadan kaldırılması anlamına gelecek. Dünya ülkeleri Oslo, Kahire, Taba, el-Halil ve Wye Plantation anlaşmalarıyla İsrail zulmünün resmileştirilmesini, meşrulaştırılmasını alkışladıkları ve "tarihi olay" olarak lanse ettikleri gibi yarın bir gün belki de söz konusu mültecilerin içinde bulundukları ve insanlık açısından yüz kızartıcı şartlarda yaşamaya devam etmelerini isteyen anlaşmayı da "tarihi olay" olarak lanse edecekler.

Bugün bu mülteciler sahipsizliğe terk edilmiş görünüyor. Kimse onların sorunlarını gündeme getirmeye yanaşmıyor. Peki sayıları milyonları bulan, vatanlarından uzak bu insanları kim düşünecek? Onların dertleriyle kim ilgilenecek? "İnsan hakları" denince mangalda kül bırakmayanları, soğuk kış ve sıcak yaz günlerinde Lübnan'daki ve Ürdün'deki mülteci kamplarında evsiz, barksız bir halde hayat süren bu insanlar hiç mi ilgilendirmiyor?

Kudüs Müftüsü İkrime Sabri: "Filistinliler Yurtlarına Dönecek"

Kudüs Müftüsü Şeyh İkrime Sabri, Mescidi Aksa'da 31 Mart 2000 tarihine denk gelen Cuma günü okuduğu hutbesinde yurtlarından çıkarılmış Filistinlilerin er ya da geç mutlaka yeniden yurtlarına döneceklerini ifade etti. Şeyh Sabri hutbesinde: "Zulüm devam edemeyecektir. Allah mazlumların dualarını kabul eder. İnsanların yurtlarına tecavüz edilmesi ve gasp edilmesi de bir zulümdür. Gasp edilen bu topraklar da yurtlarına dönmek için bekleyen Filistinli asıl sahiplerine er ya da geç dönecektir" dedi.

Şeyh İkrime Sabri hutbesinde Filistinli mültecilere de bir çağrı yaparak yurtlarına dönme konusunda ısrarlı olmalarını istedi ve yurduna dönmenin meşru bir hak olduğunu, aradan ne kadar zaman geçse de bu hakkın düşmeyeceğini hatırlattı. Müftü İkrime Sabri, hutbesinde Resulullah (s.a.s.)'ın hicreti üzerinde de ağırlıklı bir şekilde durarak bu olayın Resulullah (s.a.s.)'ın siretinde önemli bir yeri olduğuna, bu olayın İslami davette pek çok önemli olayın başlangıç noktasını oluşturduğuna işaret etti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Timurtaş hoca, Timurtaş uçar hoca efendi,laik dü,zen,kominist gençler,timur taş hoca mp3,timr taş hoca video izle,yeni sohbetler,deccal,şeytan ,cin,peri,hurafe,yecüc-mecüc,kimdir,yaratılış gayesi,insandaki deha