Popüler Yayınlar

Sayfalar

24 Temmuz 2009 Cuma

islam da futbol

Top"tan oluşmuş bir dünya içinde yaşamak zorunda bırakılıyoruz. Ve böyle bir dünya bizim fıtratımıza ve inancımıza tümüyle ters geldiği için yabancılaşıyoruz, dünya bize yabancılaşıyor. Büyük toplulukları bir araya sadece top toplayabiliyor artık. Sabah-akşam "top" tan başka bir şey konuşmayan top kafalı insanlara neyi nasıl anlatacaksınız? Dünyaya top gözlüklerinin arkasından bakan insan, top oyunundan başka ülkesinde ve dünyada yıkıcı güçlerin hangi oyununu görecek, şeytanın hangi oyun ve hilesini sezecek?
Bir namaz vaktinde bir büyük câmide kaç kişi ALLAH'a ibâdet için toplanabiliyor, bir de maç zamanında stadyum denilen bir tapınakta kaç kişi bir araya geliyor? Maça gidemeyen yüz binlerin (hayır, milyonların) TV.lerin içine girecekmiş gibi kendini kaptırarak izlemeleri… "Bu nasıl sevgidir, nasıl huşûdur, nasıl gönül verip bağlılık sergilemedir?" gibi soruları "ibâdet /tapınma" kelimeleriyle ancak açıklayabilirsiniz. Maçta trans hali diyebileceğimiz şekilde kendinden geçme, başka bir kimliğe soyunma, takımında ve takım taraftarlığında fenâ bulup yok olma, fenâ fi'l-futbol olma halidir.
Hırsızlar, önemli maçları büyük bir fırsat biliyormuş, en kolay hırsızlık derbi denilen maçlarda oluyormuş. TV.lerde naklen yayınlanan maç saatlerinde, ev halkı kendilerini öyle kaptırıyorlar ki, oturdukları odaya hırsız girip ceplerine elini uzatsa farkında olmayacaklar. Yanındaki karısını, çocuğunu maç ânında göremeyen adam, hırsızı nasıl görecek ki… Ve ALLAH duygusu, hayatın anlamı, yaratılış gâyesi, cennet-cehennem… kimsenin umurunda olmuyor; yani şeytan adlı hırsız, böyle bir gafletteki insanın gönlünden öyle önemli şeyleri çaktırmadan çalıyor ki…
Sanki savaş, sanki ALLAH için cihad var ve kendi takımı hakkı, karşı takım da bâtılı temsil ediyor. Çocuklar bile oyun oynarken bu kadar kavga etmezler, ne de olsa oyundur deyip geçerler. Sahi, futbol bir oyundan ibârettir değil mi? Oyundan zevk alanlar da çocuklar ve çocuk akıllılar. Ama, oyunu hayatın merkezine almak, kulluk görevlerini unutup oyunu ibâdet/tapınma haline getirmek gibi feci durumları çocuklukla filan izah etmek mümkün değil; bunlar şeytan işi pisliklerdir.
Bağnazlık da böyle başlıyor: Takımı her ne pahasına olursa olsun tutmak, suçu hakeme veya başka şeylere yüklemek… Üç-beş yaşındaki çocuklar bile fanatik bir taraftar yapılıyor. Artık bayanlar da takım tutuyor. Duyuyoruz kendisine dünürcü gelen bazı kızlar, dâmat adayı rakip takımı tuttuğu için, sırf bu gerekçe ile evlenmek istemiyor. Evlerde baba-oğul arasında olduğu gibi, anne-kız arasında da taraftar tartışmaları yaşanıyor.

Kimlik haline geldi, taraftarlık şeklindeki âidiyet anlayışı. "Elhamdü lillâh müslümanım" der gibi, bir takımın taraftarlığıyla övünüyor artık yeni nesiller. Kişiler, tuttuğu takımın boyasına, rengine girip takımıyla kişiliğini bulmakta. Anket yapılsa, kendinizi hangi kimlikle tanımlarsınız diye, "filan takım taraftarı" sözü herhalde birinci sırada yer alır.
Allahu ekber'in futbol diline kâfirce tercümesi şeklindeki "En büyük filan takım, başka büyük yok!"sloganı ağızlarda cıvık sakız gibi dolaşmaya devam ediyor. "Filan takım sana tapıyoruz"; "Haftada bir sana tapmaya geliyoruz."; "Yenmeye, yenmeye, yenmeye geldik. / Ölmeye, ölmeye, ölmeye geldik."; "Mutluluk iki kale ve bir toptur. / Bundan başka cennet yoktur."; "Sen bizim ilâhımızsın"; "Sen bizim için her şeysin."; "Biz bu klübün iyileşmez hastasıyız." "Bu maçı alacağız, başka yolu yok. Burası Sami Yen (Kadıköy, İnönü), buradan çıkış yok."; "Bu stad filan takım için cehennem" gibi sloganlar/sözler. Yani elfâz-ı küfür ve ef'âl-i küfürler. Elfâz-ı küfürle ilgili kitap yazan yazarlar, futbol tapınaklarında ya da gazetelerin her yıl arttırdığı futbolla ilgili sayfalarında öylesine bol malzeme toplarlar ki…

Mânevî boşluğu gerçek dinle doldurup aç gönüllerini ibâdetle beslemeyen insanlara uyutucu, uyuşturucu, teskin edici bir din sunulmaktadır. Kutsal olan şeylerle bağlarını kesmiş insanlara müteâl/aşkın duygu verecek modern kutsallar gerekmektedir. İşte bu ihtiyaca cevabı düzenler ve egemen çevreler, futbolda görüp göstermektedir. Futbol esiri haline gelmiş top kafalı gençlerin, kendi taktıkları isim ile adına "futbol ilahları" dediği yüce insanları bir-iki saat yakından görmek için maddî ve mânevî nice fedâkârlıklara katlanarak kavurucu sıcak, dondurucu soğuk, yağmur, fırtına demeden saatler öncesinden, hatta bazen gece yarılarında statların kapılarına sığınmaları "din"den başka nasıl izah edilebilir? Düzenler ve tâğutlar için, kendi koltukları ve zulüm icraatları yönüyle tehlikesiz bir din lâzım; seküler bir din. "Hangi din mensupları günümüz dünyasında en çoktur?" cinsinden bir soru, "futbolseverler" kavramı olmadan doğru cevaplanamaz

Dinin ne?" sorusuna cevap veremeyecek yaşta ve kültürde bir çocuğa sorun bakalım: "Hangi takımı tutuyorsun?" diye, nasıl bülbül gibi şakıyacak, hemen nasıl bir heyecanla neler anlatacak?! Goool sesi, ezan sesinden, Kur'an kıraatinden daha tatlı geliyor yeni nesle. Futbolseverliğin ahlâkî, sosyal, felsefî, kültürel sonuçları var, ama esas sorun inanca etkileri. Futbolseverlerin, yaşadıkları gibi, sevdikleri gibi inanmaya başladığını görüyor, giderek futbolperest olduklarını ve bazı putları devirmenin çok daha zor olduğunu anlıyoruz. Çokça para olsaydı günümüz gençlerinin cebinde, kendi gönüllerine sorsunlar, Mekke'ye Kâbe'yi seyretmeyi mi, yoksa Dünya kupasının oynandığı Almanya'ya maç seyretmeyi mi tercih ederlerdi? Günümüz gençliğinin kaçta kaçı hangi tercihi yapardı dersiniz?
Öyle huşû ile sahadaki âyine kaptırıyor kendini izleyici ki, namaz kılan bir mü'minin o kadar kendinden geçmesi çok zor. Öyle konsantre oluyor ve yapılan âyin, ruhunu öyle etkiliyor ki, âyin sırasında değişik bir insan oluyor. Sloganlarla, marşlarla kendinden geçiyor. Gol olunca ona cennet müjdesi gibi geliyor. Karşı takım goller atmışsa, küfürler savuruyor, hırçınlaşıyor, saldırganlaşıyor, canavarlaşıyor. Top denilen bir yuvarlak meşin parçasının büyüsüne bakın siz!
Ey top sen nelere kadirmişsin! Hayır, top değil kadir olan, top karşısında bu kadar küçülen, âcizleşen, edilgen hale gelenler top kölesi zavallılar, kendi alçaldıkları en alt seviyedeki pencerelerinden bakınca topu yüce bir mâbud gibi görüyorlar. Kıymetli saatlerini, hatta günlerini onun yolunda feda etmekten çekinmiyor, uğrunda mallarını infak ediyor, takımlarının gönüllü askeri olmayı ALLAH'ın askeri olmaya tercih ediyorlar. Totemleri çağrıştıran aslan, kartal, kanarya gibi simge ve maskotları yüceltip çağdaş ikonları gönlüne yerleştirerek bunlarla rûhî tatmine ulaşıyorlar. Özel makamlarıyla ilâhî okur gibi bir coşkunluk ve içtenlikle amigo denilen müezzinler organizatörlüğünde icrâ edilen slogan ve marş şeklinde toplu zikirler, toplu top âyinleri…

Maç denilen modern savaş, doğuştan asker doğduğuna şeksiz şüphesiz iman edilen Türk gençliğinin askerî duygularının ortaya konulma sahnesidir. Savaş sahasında 11 kişilik ordu, teknik direktör denilen komutanlarının verdiği plan doğrultusunda kıran kırana çarpışır. Onlara destek veren tribünlerdeki çarpışmalar da buna eklenir: "Ölmeye, ölmeye, ölmeye geldik…" diye tempo tutularak savaşa yardımcı olunur. Karşı ordunun mânevî gücünü zayıflatmak için "bir baba hindi" diye başlayan nâralarla hücuma destek verilir ki, düşman askerin savaşacak morali kalmasın. Savaş, hep dış güçlere karşı olmaz; içeride de düşmanlar/rakipler vardır. Onlara karşı da iç cihad aynı ruh ve heyecanla, ibâdet ve âyin coşkusuyla ortaya konulur. Eskiden ecdât, kılıçlarla savaşırmış, o ecdâdın asil torunları da sırf atalarının yolunu sürdürmek için (diğer silahlardan önce) döner bıçaklarıyla savaşa katılır. Savaş olur da yaralananlar, ölenler olmaz mı? Futbol adlı bu evrensel savaşta da yaralananlar, futbol şehidleri(!) olur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Timurtaş hoca, Timurtaş uçar hoca efendi,laik dü,zen,kominist gençler,timur taş hoca mp3,timr taş hoca video izle,yeni sohbetler,deccal,şeytan ,cin,peri,hurafe,yecüc-mecüc,kimdir,yaratılış gayesi,insandaki deha