Popüler Yayınlar

Sayfalar

9 Temmuz 2009 Perşembe

İstanbul Evliyaları

İstanbul Evliyaları



Edhem Baba Hazretleri

Anadolu'da yetişen büyük velilerdendir. Annesi Güneş Hanım olup, babası büyük velilerden Müştak Kadiri Hazretleri’dir. 1804 yılında Bitlis'te doğdu. 1886 yılında bir Cuma günü İstanbul'da vefat etti. Cenaze namazı Fatih Camii'nde kılınıp, Edirnekapı kabristanlığına götü­rülürken Kabakulak Dergahı bahçesine defnedildi. Kabakulak Dergahı, Karagümrük'ten Vatan Caddesi yönünde, iki yüz metre içeride, Kabakulak Sokak’tadır.




Ebu Said bin Sun'ullah Efendi

16. asırda yaşamış büyük velilerdendir. Zahir ve bâtın ilimlerinde yüksek derecede olup, aklî ve naklî ilimlerde parmakla gösterilirdi. 1514 yılında Tebriz'de doğdu. Küçük yaşta ilim tahsiline başlamış, önce babası Şeyh Sun'ullah Efendi Hazretleri'nden dersler almış, sonra büyük velilerden Ubeydüllah-ı Ahrar Hazretleri'nin halifelerinin sohbetlerinden yararlanmıştır. 1572 yılında İstanbul'da vefat eden Ebu Said bin Sun'ullah Efendi Hazretleri, Şeyh Vefa Camii bahçesinde defnolunmustur.




Edhem Hazretleri

Ebu Eyyub Halid bin Zeyd (r.a.)'in sakası olan bu zatın türbesinin etrafı ve üzeri kapalı, kesme taştan inşa olunmuştur. Kabir adresi, Eyüp, Nişancı Mahallesi, Abdurrahman Şeref Bey Caddesi, No:26'da, anayolun sağ tarafında bulunmaktadır.




Ebu Zerr-i Ğıfari Hazretleri

İstanbul'da medfun olduğu bildirilen ve ilk gazada yeralan sahabelerden birisi de Ebu Zerr-i Gıfarî (r.a.) Hazretleridir. Ebu Zerr, ilk Müslümanlardandır. Ve Müslüman olma sırası bakımından beşinci olma şerefini taşır. Kendisi her zaman: "İnsan ne kadar çok dünya malı toplarsa, o kadar hırslı olur" derdi. Ebu Zerr (r.a.) Allah Rasulü'nü (s.a.v.) çok sever, Allah Rasulü de ondan "Dostum" diye bahsederdi. İmam-ı Ali (k.v.): "Dünyada Ebu Zerr kadar doğruyu söylemekten çekinmeyen kimse görmedim" derdi. İstanbul, Ayvansaray, Çınarlıçeşme Sokağı ile Lonca Marul sokaklarının kesiştiği yerin, kabir değil makam olması gerekir. Burasını gördüğü bir rüya üzerine Sadrazam Şehid Ali Paşa tamir ettirmiştir.




Ebu Şeybetül Hudrî Hazretleri

Müslümanların İstanbul'u kuşatmaları sırasında gelen ve sahabe-i kiramdan olduğu bildirilen zatlardandır. Rivayete göre bu zat, Allah Rasulü’nün (s.a.v.) süt kardeşi sayılmaktadır. İlk zamanlarda bu zatın ziyaretçileri Hazreti Halid Ebu Eyyüb el-Ensarî Hazretleri'nin ziyaretçileri kadarmış. Son zamanlarda ise tamamen unutulmuş bir durumdadır.

Kabri, Ayvansaray, Toklu İbrahim Dede sokaktaki Toklu İbrahim Dede kabristanı içerisindedir.




Ebu Said El-Hudrî Hazretleri

Ebu Said el-Hudrî, ashab-ı kiramın büyüklerinden alim biri zat olup, kendisinden 1100 hadis rivayet olunmuştur. Uhud savaşında on üç yaşında iken babası ile birlikte katılmış, babası bu savaşta şehit düşmüştür. Edirnekapı, Kâriye Camii bitişiğindeki caddeye bakan penceresi üstünde şöyle yazılmıştır: "Hû! Ashâb-ı kiramdan Ebû Said-il Hudrî radıyallahü anh."




Ebud Derda

Sahabe-i kiramın büyük alimlerinden olan Ebud Derda Hazretleri'nın kabri olarak bildirilen ve Eyüp, Zalmahmut Paşa Caddesi, No:49'da bulunan kabir, eldeki kaynaklara göre makam olması gereken bir yerdir. Adı geçen büyük sahabenin kabrinin Medine'de olduğu ve Hazreti Osman'ın (r.a.) halifeliği döneminde vefat ettiği bilinmektedir. Eyüp'te kabri bulunan zatın aynı adı taşıyan bir başka sahabi veya tabiin olma ihtimali de mevcuttur. Ebüd Derda Hazretleri, ashabın en ileri derecede altı alimi arasında yer alır. Bu altı alim: Hazreti Ömer (r.a.), Hazreti Ali (k.v.), İbn Abbas (r.a.), Abdullah bin Mes'ud (r.a.), Zeyd (r.a.) ve Ebüd Derda'dır (r.a.). Hazrec kabilesindendir. Ümmetin hakimi olup, Kur'an-ı Kerim'i Allah Rasulü'nün mübarek ağzından dinleyerek ezberleyen bahtiyarlardandır.




Eba Eyyub El-Ensarî

Asıl adı Halid bin Zeyd olup, Allah Rasulü'nün (s.a.v.) sancaktan, ashab-ı kiramın büyüklerindendir. Ebu Eyyüb Halid'in (r.a.) sahabeler arasında en meşhur olan yönü hiç şüphesiz, onun Allah Rasulü'ne (s.a.v.) olan ev sahipliğidir. Allah Rasulü Medine'ye gelince herkes onu misafir etmek istemiş, fakat o, "Devemi kendi haline bırakınız. O beni nereye götürürse, ben o evin misafiriyim" diyerek yapılan bütün teklifleri geri çevirmiş idi. Kusva adındaki devesi, Medine sokaklarında dönüp dolaştı ve sonunda Halid bin Zeyd'in evine yakın bir yere çöktü. Böylece Allah Rasulü (s.a.v.), Halid bin Zeyd'in (r.a.) misafiri oldu. Bu misafirlik tam yedi ay sürdü. Ebu Eyyüb el-Ensarî (r.a.), Kur'an-ı Kerim'i ezberleyen hafızlardan biri idi. İki yüz civarında hadis rivayet eden Ebu Eyyüb, cihad ve mücadele fikrinin devamlı savunucusu idi. İstanbul'un fethedileceğini müjdeleyen hadisin müjdesine nail olmak için yapılan seferlerden 668 yılında yapılan sefere katılmış ve kuşatma sırasında hastalanarak vefat etmiştir. İstanbul. Fatih Sultan Mehmet tarafından 1453 yılında fethedilince, Akşemseddin'nin (k.s.) keşfiyle mezarı bulunmuş ve bugünkü Eyüp semtine de adı verilmiştir.




Düğümlü Baba Hazretleri

Allah'a aşık meczuplardan, keşif ve keramet sahibi bir zattır. İlk zamanlarında Laz Ahmed Paşa'nın imamlığında bulunmuştur. Hacca gidişinden ye Nakşibendiyye'den hilafet aldıktan sonra, kendisini cezbe hali kapladığından, düğümlerle yapılmış elbise giyerdi. Her zaman eline geçen ipleri, sicimleri düğümleyip, sarığına, elbisesine bağladığı için İstanbul'da "Düğümlü Baba" adıyla ün salmıştır. 1866 yılında vefat etmiştir. Kabri, Sultanahmet Camii karşısındaki dergahtadır.




Derya Ali Baba Hazretleri

15. asır velilerindendir. Adı Ali olup, İstanbul'un fethi sırasında orduda Sakabaşı olarak görev yaptığı için Saka Ali Baba veya Derya Ali Baba diye meşhur olmuştur. İstanbul'da vefat etmiş, Kazlıçeşme'de defnolunmuştur.




Perûnî Mehmed Efendi Hazretleri

Nakşibendiyye şeyhlerindendir. Gönül ehli mübarek bir zattır.

Derûnî Mehmed Efendi, kısa boylu, zayıf vücutlu, hafif sakallı, irice gözlü, sevimli yüzlü, gür kaşlı ve hareketli bir kimse idi. Tatlı dilli idi ve güzel konuşurdu. Büyük kimselerin giyindiği kıyafetle gezer, Mevlana tâcı üzerine beyaz sarık sarardı. Vaktinin çoğunu okuyarak ve zikir yaparak geçirirdi. Geceleri namaz kılar, kendi özel ibadetleri ile meşgul olurdu. Özel günlerde tefsir, hadis ve mesnevi-i şerif okuturdu.

1723 yılında vefat ederek kendi yaptırmış olduğu Nakşibendiyye Dergahı'nın alanındaki özel türbesine gömülmüştür.




Paye Hatun

İstanbul, Ayvansaray'da, Cabir Camii'nin içerisinde medfun bulunan sahabe-i kiramdan Cabir bin Abdullah el-Ensarî Hazretleri'nin eşidir. İstanbul, kuşatmasına eşi ile birlikte geldikleri anlaşılmaktadır. Mübarek kabri, Kocamustafapaşa Camii avlusunda, kuru bir selvinin gölgesinde olduğu rivayet edilir. Bu selviyi, kocası Cabir Hazretleri'nin diktiği söylenmektedir. Bu selvi ağacındaki zincirler, halen İstanbul Belediyesi müzesindedir.




Çifte Sultanlar

İmam-ı Ali'nin (k.v.) torunları, İmam Hüseyin Efendimiz'in (r.a.) Fatıma ve Sakine adlarındaki kızlarına verilen ünvandır. Kabirleri, Kocamustafapaşa Camii karşsında, Sümbül Efendi merhumun türbesi önünde, açıkta bulunmaktadır.




Cihangirî Hasan Burhâneddin Efendi

Osmanlı dönemi velilerinden olan bu zat, aslen Harput'un Parcıh köyündendir. Kendisi Halvetiyye tarikatına mensuptu. Cihangiri Hasan. Burhaneddin Efendi, 1663 yılında İstanbul'da vefat etmiş, Cihangir Camii'nin avlusuna defnedilmiştir.




Cennet Muhammed Efendi

Osmanlı dönemi velilerinden olan Cennet Muhammed Efendi, Celvetiyye tarikatı şeyhlerindendir. İstanbul'un Tophane semtinde oturmakta idi. İstanbul'da Aziz Manmud Hüdayi Hazretleri'nin makamına, Hazret-i Pir'den sonra üçüncü veli olarak geçmiştir. Cennet Muhammed Efendi Hazretleri, 1664 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. Kabri, Aziz Mahmud Hüdayî Dergahı'nın alt kapısı karşısındaki türbede bulunmaktadır.




Cemâleddîn Uşşakî HAzretleri

Osmanlı dönemi velilerinden olan bu zatın adı Muhammed idi. Cemaleddin-i Uşşâkî Hazretleri, Halvetiyye tarikatının Uşşâkiyye kolunun ileri gelen şeyhlerindendir. Edirne'de meşhur mutasavvıf Hamdi Bağdadî Hazretleri ile görüşerek ondan ders aldı. Bu veli. İstanbul'da, Edirnekapı dışındaki Savaklar mahallesinde bulunan Hiramî Ahmed Paşa Dergahı'na tayin edildi. Onun bu dergahta vefatına kadar müridlerine tasavvuf ve diğer konularda ilim öğrettiğini görüyoruz. Cemaleddin Uşşâkî Hazretleri, böylece Kaybolmaya yüz tutan Uşşâkiyye tarikatını yeniden ihya ederek çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Cemaleddin Uşşâkî Hazretleri, 1750 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. Kabri, İstanbul, Savaklar mahallesinde bulunan Ahmed Paşa Dergahı'nda bulunmaktadır.




Cemâleddin İshak Karamanî

Osmanlı dönemi velilerinden olan bu veli, hem tasavvuf hem İslamî ilimler konusunda çağında isim yapmış simalardan bindir. Bu veli, hac görevini yerine getirdikten sonra İstanbul'a gidip yerleşmiştir. Cemaleddin İshak Efendi, İstanbul'da Karamanlı Mehmed Paşa tarafından Yüksekkaldırım'da yapılan dergaha yerleştirilmiştir. Burada hem insanların gönüllerine hitap ederek irşad görevini sürdürmüş, hem de şer'î ilimler sahasında dersler vermiştir. Cemaleddin İshak Efendi 1517 yılında İstanbul'da vefat etmiştir. Kabri, İstanbul, Süleymaniye Camii'nin yazılarını yazan Hasan Karahisari ile şair Vetim Ali Çelebi'nin kabirlerinin bulunduğu İstanbul, Sütlüce mahallesindeki hususî türbesinde bulunmaktadır.




Cemal Halife Hazretleri

15. ve 16. yüzyıllarda Anadolu'da yetişen alim velilerdendir. Büyük alim ve büyük veli Cemaleddin Aksarayî Hazretleri'nin neslindendir. Aksaray'da doğmuş olup, doğum tarihi bilinmemektedir. 1526 yılında İstanbul'da vefat etti. Kabri İstanbul'da, Çapa civarında, Molla Gürani Camii'nin karşısındaki Korkulu Tekkesi yanındadır.




Cebe Ali Hazretleri

Mısır Memlükleri'nin meşhur sultanı Kalavun'un hocası idi. İstanbul'un fethinde bulunmak üzere Anadolu'ya geldi. Bursa'da büyük velilerden Zeyneddin Hâfî Hazretleri'ne talebe oldu. Gösterişe ve dünya malına zerre kadar değer vermezdi. Üzerine at çulundan bir cebe giydiği için adı Cebe Ali olarak kalmıştır. İstanbul'un fethi sırasında Ekmekçibaşılık görevi yaptığı da hakkında gelen rivayetler arasındadır. Rivayete göre, çalıştırdığı fırından, her gün binlerce kişiye pembe gül renginde ekmek yetiştirirdi. İstanbul'un fethine beraber geldiği üç yüz kadar Zeyniddin Hâfi Hazretleri'nin müridiyle birlikte Cibâli'den şehre girdikten sonra şehit düştüler. "Cibâli" semtinin adı da Cebe Ali'den kaldı.




Carullah Veliyyüddin Efendi

1659 yılında doğmuş, alim, fakih ve âbid bir velidir. Çocukluğundan beri Peygamber Efendimiz'i ziyaret aşkıyla yanan Veliyüddin Efendi, 1691 yılında hac niyetiyle Mekke-ı Mükerreme'ye vardı. Yedi yıl Mekke'de mücavir olarak kaldı. Bu arada Medine-i Münevvere'ye de gidip geliyordu. Bütün vakitlerini her iki haremde ibadet ve riyazetlerle geçirdi. Muhammed Ma'sum-i Fârûkî Hazretleri'nin halifelerinden olan Ahmed-i Yekdest Hazretleri'nin sohbetleriyle şereflendi. O büyük zattan Nakşibendiyye yolunun adap ve erkanını öğrendi. Aldığı feyz ve muhabbetle kalbi nurlandı. Tefsir, Hadis ve Fıkıh ilimlerinde alim, tasavvuf ehli bir kimse olarak hacdan dönen Cârullah Veliyüddin Efendi, Fatih civarında bir medrese ve bir kütüphane yaptırdı. Her iki müesseseyi de insanların hizmetine açtı. 1738 yılında İstanbul'da vefat eden Cârullah Veliyüddin Efendi, yaptırdığı külliyenin bahçesine defnedildi.




Cafer bin Abdullah El-Ensârî

Cafer b. Abdullah Hazretleri, Ebu Eyyub Ensari (r.a.) Hazretleri ile birlikte muhasara için İstanbul'a kadar gelen bahtiyarlardandır. Bu zat saka olup, askerlerin su ihtiyacını giderirmiş. Kabri, Balat, Hoca Kasım Cünânî Mahallesi'nde, Hoca Kasım Mescidi bahçesindedir.




Cabir bin Muhammed El-Ensârî

Bu zat, Ayvansaray'da, Cabir Camii'nin içinde medfun bulunan ve sahabe-i kiramdan olan Cabir bin Abdullah (r.a.) Hazretleri'nin oğludur. Kabr-i şerifleri, Eyüp, Düğmeciler Mahallesi, Düğmeciler Camii'nin bahçesi içerisindedir.




Cabir bin Abdullah El-Ensârî

Cabir bin Abdullah'ın babası, İkinci Akabe Biatı'nda bulunarak İslam'a girmiştir. Cabir bu sırada henüz 18-19 yaşlarında bulunuyordu. Bedir ve Uhud savaşlarına katılmak istediyse de babası ona engel olmuştur. Cabir'in babası Abdullah, Uhud Savaşı'nda şehit düştü. Cabir bu konuda şunları söylemiştir: "Babam Uhud'da şehit edildi. Kız kardeşim bana bir deve vererek: "Git babanı bu deve ile taşı, onu Selemeoğullarının kabristanına defnet." dedi. Ben birkaç kişi ile savaş alanına gittim. Benim oraya varış haberim Allah Rasulü'ne (s.a.v.) ulaşınca, beni yanına çağırttı. Allah Rasulü o sırada Uhud'da bulunuyordu. Şöyle buyurdu: "Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki, Abdullah da ancak kardeşleri (Uhud şehitleri) ile birlikte gömülecektir. Bunun üzerine babam arkadaşları ile birlikte Uhud'a defnedildi. Hazreti Cabir, Allah Rasulü'nden 1500 hadis rivayet etmiştir. Kabri, Ayvansaray, Çember Sokak, No.2'de, Cabir Camii'nin içinde, mihrabın sağ tarafında bulunmaktadır.




Bukağılı Baba Hazretleri

İstanbul'da, Fatih semtinde, Kubbe Tekkesi denilen yerde bulunan zaviyenin şeyhi olup, ulemadan Şeyh Muhammed Bağdadî Hazretleri'dir.

Bağdatlı Baba yahut da Bukağılı Baba diye ün salmıştır.

1765 yılı Safer ayında vefat etti. Saraçhane Karakolu karşısında, eskiden Bukağılı Baba diye bilinen senitteki türbede medfun bulunan zatın Havariyyûn'dan olduğu anlaşılmıştır.




Bolulu Himmet Efendi Hazretleri

Himmet Efendi, ilk tahsilini Bolu'da gördü. 1609 yılında İstanbul'a gelip tahsiline devam etti. Müderris olmaya hak kazandıysa da o tasavvuf yolunda ilerlemeyi tercih etti. Kime intisap edeceğini düşünerek yolda yürürken, Halvetiyye üstadlarından Hüsameddin Uşşâkî Hazretleri'ne rastladı. Uşşaki Hazretleri, onun kalbinden geçenleri keşfedip: "Oğlum Himmet! Aradığın bizdedir" buyurdu. Bunun üzerine Hüsameddin Uşşâkî Hazretleri'ne bağlanarak talebeleri arasında yer aldı. Uzun çalış­ malardan sonra şeyhinden hilafet alıp memleketine döndü. Memleketinde Bayramiyye büyüklerinden Bolulu Ahmed Efendi ile sohbetlerde bulundu. Ayrıca ondan da sülukunu tamamlayıp hilafet aldı. Böylece Uşşakîlik ve Bayramîlik sırlarını birleştirdi. Başında Bayramiyye tacı olduğu halde İstanbul'a gitti. Bir gün şeyhi Hüsameddin Uşşâkî Haz­retleriyle karşılaştı. İlk mürşidine karşı mahcubiyet duyduysa da Hüsameddin Uşşâkî Hazretleri: "Oğlum Himmet! Bayramı tarikatında, bizim yolumu: da senin içtihadın olsun" buyurdu. Himmet Efendi bundan sonra Bayramı tarikatının Himmetiyye kolunun kurucusu kabul edildi. Bundan sonra Yenibahçe yakınında bulunan Nakkaşpaşa Camii bitişiğindeki dergahta irşad hizmetlerini yürüttü. Birçok ehl-i din yetişmesine vesile oldu. 1641 yılından itibaren Kasımpaşa Camii 'nde vaazlara başladı. Son zamanlarında kendisini tamamen dergah hizmetlerine verdiyse de, gördüğü lüzum üzerine tekrar vaaz hizmetlerine devam etti. 1683 yılında İstanbul'da vefat etti. Kabri, Üsküdar'da Bezcizâde Efendi Türbesi'nde, hocasının yanında bulunmaktadır.




Buketzâde Veliyüddin Efendi

İstanbul halkı tarafından "Katar Meşâyıhı" denilen, kürsü şeyhlerinden, faziletli ve muttaki bir zat olup, Bukaî Halil Efendi'nin oğludur.

Vefat etmeden bir yıl önce ordu şeyhi olmuştur.

1763 yılında İstanbul'da vefat etmiştir.




Bîvücudî Muhammed Talip Üsküdarî

Celvetî tarikatı büyüklerinden alim bir zat olup, Divitçi Şeyh Mustafa Efendi'nin oğludur. 1677 yılında vefat etmiş ve Şeyh Camii'nin avlusunda, babasının yanına defnedilmiştir.




Beykozlu Hacı Hafız Muhammed Osman Akfırat Hazretleri

1881 yılında Medine'de doğmuştur. Temiz soyu Allah Rasulü'ne (s.a.v.) ır. Yöre adetleri gereği, doğduktan sonra, kundak halinde, altı saat Türbe-i Saadet'te bırakılmıştır. Muhammed Osman Efendi, Kur'an-ı Kerim öğrenimine Ravza-i Mutahhare'de başlamış, ilk ve orta tahsilini de yine Medine'de yapmıştır. Hafızlık şerefini hayatının sonuna kadar korumuş, teravih namazlarını yıllarca hatimle kıldırmıştır. Çocuk denilecek yaşta babasını kaybeden Osman Efendi, bundan sonra kendisini dinî ilimlerin tahsiline vermiş, on yedi yaşında tahsilini ilerletmek için İstanbul'a gelmiş, Fatih semtindeki Çırçır Medresesi'ne girmiş, bu medresede yıllarca tahsil­den sonra icazetini almış, daha sonra aynı medresede müderris olarak göreve başlamış, hayli talebe yetiş­tirmiştir. Bir yandan da Müslümanları vaaz ve sohbetleri ile irşada başlamış, Beykoz Hacı Ali Camii'nde kırk üç yıl aralıksız vaaz ve nasihatte bulunmaktan başka, yirmi dokuz camide daha irşad görevini sürdürmüştür. Kendisinden manevî ders almak isteyenlere, Cenab-ı Peygamber'in ümmetine talim buyurduğu dualardan dersler yazarlardı. Bazılarına: "Kafirun Suresini her gün ikişer yüz defa okumaya devam edersen imanın kuvvetlenir. Hızır Aleyhisselam sana mürşitlik eder" buyururlardı. Bazılarına Ayet-el Kürsi'yi ellişer, yüzer defa okumalarını tavsiye eder, bazılarına da sabah namazından sonra: Estağfırullâh el=Azm 100 defa, Selâvâtı Şerife 100 defa Lafza-i Celâl (Allah ism-i şerifi) 400 defa Râbıta-i Şerife 20 defa ölçüsünde ders talim buyururlardı. 1967 yılında ebediyyete intikalleri, İstanbullular'ı ve bilhassa Beykoz halkını derin acı ve teessür içinde bırakmıştır. Çünkü Allah Rasulü (s.a.v.): "Bir alimin ölümü, bir alemin ölümüdür" buyurmuşlardır.




Beşir Ağa Hazretleri

Osmanlı Darüssaade Ağası ve velilerindendir.

1652 yılında doğmuştur. Mekke-i Mükerreme'de bulunan ve evliyanın büyüklerinden olan Ahmed-i Yekdest Hazretleri'nin derslerine ve sohbetlerine katıldı. Ondan pek çok feyiz alıp tasavvufta yükselme sağladı. O büyük zatın dualarına mazhar oldu. 1717 yılında İstanbul'a çağrılarak Darüssaade Ağalığı'na tayin edildi. Bu uzun müddet içerisinde, birbirinden önemli cami, tekke, zaviye, çeşme ve benzeri eserle­rin yapılmasını sağladı. Eyüp'te yaptırdığı kütüpha­ ne. İbrahim Müteferrika'nın matbaayı kurması sırasında yaptığı yardım ve destek, Yalova'daki kağıt imalathanesinin kurulması hep Beşir Ağa'nın verimli hizmetlerindendirler. Beşir Ağa, fabrikanın kurulmasından kısa bir süre sonra, 1746 yılında vefat etti. Kabri, Eyüp Sultan türbesindedir.




Beşiktaşlı Yahya Efendi Hazretleri

İstanbul'da bulunan büyük velilerdendir. 1494 yılında Trabzon'da doğdu. Yalıya Efendi'nin manevî yükselişi üveysilik yoluyladır. Dil ve gönül ehli idi. Şiir kabiliyeti çok yüksekti. Kanunî Sultan Süleyman Han tahta çıkınca ona çok ilgi gösterdi. Her hususta hatırını saydı ve bir dediğini iki etmedi. Sohbet meclisi çok geniş olurdu. Her sınıftan insanlar sohbetine katılır, ondan faydalanırlar ve teselli bulurlardı. Müslümanlar kadar gayr-i müslimlerle de ilgilenir, onlara yardımcı olurdu. Bir defasında bir rahip yolunu kesmiş, dirilerinden başka ölülerinden bile haraç alındığını, bundan bîzar olduklarını anlatınca, durumu çok acı bir mektupla Kanunî'ye bildirmiş ye yapılan haksızlığın önüne geçilmesini temin etmiştir. Yahya Efendi Hazretleri 1569 yılında bir kurban bayramı gecesi Hakk'ın rahmetine kavuştu. Cenaze namazı bayram namazını müteakip kılındı. Namazını Şeyhülislam Ebussuud Efendi kıldırdı. Cenazesine İstan­bul'da bulunan her sınıf ve inançtaki insanlar katıldılar. Kabri, Beşiktaş ile Ortaköy arasında yaptırdığı ve kendi adıyla anılan caminin yanında olup, ziyaret edilmektedir.




Cihangiri Hasan Burhaneddin Efendi Hazretleri

Hal tercümesi ileride gelecek olan Ramazan Mahfi yolundan mücahid bir zat olup, Harput köylerinden, Parcıh'tandır. "Kad mâte mevlel ârifî" terkibinin ve (öldü Hasan Efendi cennette de Cihangir) mısraının delaleti olan, hicrî 1074 yılında İstanbul'da vefat ederek Cihangir Camii avlusuna defnedilmiştir. Halvetiyye tarikatının süluküna dair risalesi ve bazı ilahîleri yardır. Sülûkü, Bursalı Yakup Fânî Hazretleri'ndendir. Yüksek menkıbeleri, Mustafa Naci Efendi tarafından yazılmıştır. Yüce Allah ruhlarını takdis buyursun.




Behçet Ali Efendi Hazretleri

Nakşibendî şeyhlerinden ve Mevlana evladından Bursalı Emin Efendi'nin halifelerinden arif bir zat olup, Konyalı'dır.

"Göçtü davetine didara Cenabı Behçet" mısraının delalet ettiği hicrî 1238 yılında vefat ederek şeyhlik makamında bulundukları Üsküdar'da, Selimiye dergahına defnedilmiştir.




Bekir Halife Hazretleri

Dinî ilimleri tahsil ettikten sonra, Mahmud Çelebi Hazretleri'nin halifelerinden Hacı Halife Hazretleri'ne intisap etti. Şeyhi Hacı Halife Hazret­ leri'nin, hac esnasında vefatı üzerine onun yerine geçti. İstanbul dışındaki zaviyesinde irşad hizmetle­rini sürdürdü. Vakarlı, edepli, mütevazi ve sabırlı; insanlar­dan mümkün oldukça uzak yaşayan, kendi nefsini düzeltip, güzelliklerle süslemekle meşgul olan bir Allah dostu idi. 1558 yılında vefat etti.




Bali Efendi (Serkan) Hazretleri

Tarikata intisabı, gördüğü bir rüya üzerine olmuştur. İstanbul'daki Kurşunlu zaviyesinde hayatının sonuna kadar irşad görevini sürdürmüştür. Bâli Efendi Hazretleri, 1572 yılında vefat etmiş ve zaviyesinin yakınlarına defnedilimiştir. Hazret, nefsiyle çok mücadele eden, gece gündüz ibadet ve kulluk hizmetiyle meşgul olan, dünyaya rağbet etmeyen çok cömert bir zattı. Kim­ seye boyun eğmez, kimseden hediye ve yardım kabul etmezdi. Hayatı boyunca devlet kapısına gitmedi. İdarecilerden herhangi bir istekte bulunmadı. Serhad gazilerine devamlı yardım göndererek malıyla da Allah yolunda cihada devam etti.




Babazâde Efendi Hazretleri

BABAZÂDE EFENDİ HAZRETLERİ Onaltıncı asır Osmanlı alim ve velilerindendir. Usulüne g öre zamanın ilimlerini tahsil ettikten sonra Ayasofya ve Eyüp Sultan medreselerinde müderrislik yaptı. Takva üzere hareket ederdi. Ömrü İslamiyet'i yaymak ve insanlara doğru yolu göstermekle geçen Babazâde Efendi Hazretleri, 1582 yılında vefat etti. Vasiyeti üzerine Eyüp Sultan yakınında bir türbeye defnedildi. İyi halleri ve kerametleri açıkça görülen, mü­barek bir insandı.




Baba Yusuf Sivrihisari Hazretleri

Bu zat, Anadolu velilerinden olup, İzmir'de Seferihisar da denilen Sivrihisar'da doğdu. 1511 yılında vefat etti. Meşhur velilerden Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri'nin kurduğu Bayramiyye tarikatına mensup ve bu yolda yetişmiş edep ve vakar ehli bir kimse idi. Dinin emirlerine uyma hususunda çok dikkatli davranırdı. İnsanlara vaaz ve nasihat ederdi. İnsanlara vaaz ye nasihat edip, saadete kavuşmaları için çok hizmetler yapan Baba Yusuf Sivrihisari Hazretleri, Yavuz Sultan Selim Han Hazretleri'nin padişahlığının ilk yıllarında vefat etti. Kabri, Eyüp Sultan Hazretleri'nin türbesi civarında bulunmaktadır.




Baba Haydar Semerkandî

Anadolu'nun manevî zenginliği olan veliler­dendir. Ubeydullah-ı Ahrar Hazretleri'nin halifeleri arasında yer almaktadır. Baba Haydar Hazretleri, çocukluğundan iti­baren memleketinde, Ubeydullah-ı Ahrar Hazretleri'nin derslerinde yetişti. Sonra Mekke-i Mükerreme'ye gitti. Uzun süre orada mücavir olarak kaldı. Daha sonra İstanbul'a döndü. İstanbul'da Eyüp Sultan civarında kaldı. Birçok güzel hallerin kendisinde toplandığı bir Allah dostu idi. 1550 yılının bir sonbahar günü saba­ha karşı vefat etti.




Azbî Mustafa Efendi (Derviş Azbi)

AZBÎ MUSTAFA EFENDİ (DERVİŞ AZBİ) Dergah-ı Âlî çavuşlarından iken, Niyaz-i Mısrî Hazretleri'nde gördüğü kemal eserlerine bakarak hizmetini bırakmış, adı geçen zata intisap etmiştir. "Müteveccih-i Rûhâniyye" terkibinin gösterdiği hicrî 1160 yılında vefat ederek Merdivenköy'deki Şahkulu dergahına defnedil­miştir.




Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri

Babasının adı Fazlullah b. Mahmud'dur. Cüneyd-i Bağdadî ve Peygamber Efendimiz'in soyundan olup Seyyid'dir.

Hicrî 1543 yılında Koçhisar'da (Şereflikoçhisar) doğmuştur.

1576 yılında hocası Nâsırzâde'nin vefatından sonra gördüğü rüyalar ve aldığı manevî işaretler üzerine "'gam ve bela mesleği" müderrislik ve naiplikten istifa ederek, Bursa'da bulunduğu sürece vaazlarına devam ettiği ve kendisine hayran olduğu Üftade Hazretleri'ne intisap etti.

Şeyhi ondan, mal ve mülkten, makam ve mansıptan tamamen uzaklaşıp nefsini ayaklar altına almasını istedi. O da bütün servetini dağıttı, o gün için çok cazip olan makamları terketti. Şeyhinin isteği üzerine bir sırıkla sırtına ciğer yüklenerek bir zamanlar kadılık yaptığı Bursa sokaklarında ciğer sattı, dergahın tuvaletlerini temizledi. Bir defasında Sultan Ahmed, Hüdâyî Haz­retleri'ne hediye göndermiş, fakat o, bu hediyeyi kabul etmemiştir. Padişah aynı hediyeyi, Şeyh Abdülmecid Sivasî Hazretleri'ne göndermiş, Hüdâyî Hazretleri'nin o hediyeyi kabul etmediğini söyleyin­ce Sivasî Hazretleri: "Padişahım! O Anka kuşudur, leşe tenezzül etmez" demiştir. Daha sonra Hüdâyî Hazretleri ile karşılaştıkları bir sırada. Padişah, Sivasî Hazretleri'nin bu sözünü ona nakletmiş, ondan da şu cevabı almıştır:

"Hünkarım! Şeyh Abdülmecid bir deryadır. Deryaya bir damla pislik düşmekle pislenmez."

Hüdâyî Hazretleri, üç defa hacca gitmiştir.

1623 yılında vefat etmiş, zaviyesinde kendi yaptırdığı türbesine defnedilmiştir. Hazret, orta boylu, seyrek sakallı ve tatlı dilli bir zattı. Hüdâyî Hazretleri'nden, kışın karlı havada şeyhine bağdan üzüm getirmek, şeyhinin abdest suyunu kalbinin üzerinde zikrederek ısıtmak, hiçbir kayıkçının denize çıkamadığı fırtınalı bir hayada Sultanahmet'e vaaz için gitmek üzere kayığa bindi­ğinde denizin sakinleşmesi, padişahı yemek üzere olduğu zehirli bir av eti konusunda uyarması, bazı maddeleri altına çevirmesi, bir müridini kolundan tutup bir anda Kabe'ye göndermesi gibi birçok kerametler nakledilir.

Sultan Ahmet bir gün kendisi­ne: "Abdülkâdir Geylanî bağlılarına kıyamet günü şefaat edeceğini söylemiş. Bu rivayet doğru mu?" demiş. Doğru olduğunu söyleyince: "Sizin bir va'diniz ve müjdeniz yok mu?" di­ye sormuştur. Bunun üzerine Hüdâyî Hazretleri ellerini açarak şöyle dua etmiştir: "Kıyamete kadar tarikatımıza intisap edenler, ömründe bir defa türbemizin önünden geçtiğinde bize Fatiha okuyanlar denizde boğulmasınlar, ahir ömürlerinde fakirlik görmesinler, imanlarını kurtarmadıkça gitmesinler, öleceklerini bilsinler ve haber versinler." Onun bu duasının kabul olunduğunun tecrübelerle sabit olduğu belirtilir.




Aynî Dede Hazretleri

İstanbul'da yaşayan büyük velilerdendir. Do­ğum tarihi ve yeri belli değildir. Bir gün Aynî Dede, sevenleri ile kırlarda do­laşırken, sağnak halinde yağmur yağmaya başladı. Bu sırada: "Dostlarımızın bizim yüzümüzden sıkıntı çekmesi layık değildir" dedi ve bir daire çizidi. Hepsini dairenin içine aldı. Böylece hiç biri ıslan­madı.

Ömrünü pek çok talebe yetiştirmekle geçiren Aynî Dede 1564 yılında vefat etti. Kabri, Kasımpaşa'dadır.




Atâ Efendi Hazretleri

Üsküdar'da bulunan Özbekler Tekkesi'nin son şeyhidir. İstanbul'un İngiliz işgalinden kurtarılması sırasında büyük kahramanlık ve fedakârlık göstermiştir. 1883 yılında doğup, 1936 yılında vefat etmiştir. Zamanının usulüne göre tahsilini tamamlayan Atâ Efendi, Üsküdar'da, Sultan Tepesi'nin Bülbülderesi'ne bakan yamacındaki Özbetler Derşahı'na tayin edildi. Sohbetleri ile insanlara çok faydalı oldu. Himmet ve gayretlerini, sadece ve yalnızca vatanın kurtuluşu için sarfeden, bu uğurda Müslü­ manları aydınlatan ve teşvik eden Şeyh Atâ Efendi Hazretleri, 1936 yılında İstanbul'da vefat etti.

Onun tatlı hatıraları hâlâ zihinlerde yaşamakta, kendinden sonra gelen nesillere örnek teşkil etmek­tedir.

Kabri, Üsküdar'dadır.




Ankaravî İsmail Rüsûhî Efendi

Anadolu'da yetişen büyük velilerdendir. Ba­basının adı, Ahmed'dir. Zahir ilimlerini Ankara'da tahsil etti. Tasav­vuf ilimlerini tahsil için Bayramiyye tarikatına girip feyiz aldı. Kısa sürede mertebeler aşarak başkalarına öğüt verecek duruma geldi. Daha sonra Halvetiliğe yöneldi, o yoldan icazet alacağı sırada gözlerinden rahatsız oldu. Gözlerine bir çare bulmak üzere Konya'ya doğru yola çıktı. Kimseye yük olmamak için yollarda ticaretle de meşgul oldu. Konya'ya vardığında, Mevlana Hazretleri'nin torunlarından ve o zamanki mevlevî şeyhi Çelebi Bostan Efendi'yi ziyaret etti. İlk karşılaştıklarında, rahatsızlığı ile ilgili olarak, Mesnevî'den şiirler okuduktan sonra: "Gözünün iyi olması, Mevlana Celaleddin-i Rûmî'nin Mesnevisini şerhetmenizin hediyesi olacaktır. O halde sizin Mesnevî'yi şerhetmeniz lazımdır. Bu suretle gamınız gidecek, gözünüzde iyileşme olacaktır" diye müjdeledi. İsmail Ankaravî, bu müjdeye sevinerek Çele­bi Bostan Hazretleri'ne intisap etti ve talebeleri arasında yer aldı. Bu arada gözlerinin ağrısı hafifledi. Kısa zamanda Çelebi Bostan Hazretleri'nin sevgi ve teveccühlerine kavuştu. Bir süre sonra Pir Mevlana Celaleddin-i Rûmî Hazretleri'nin manevî bir işareti üzerine, Çelebi Bostan Hazretleri tarafın­dan Galata Mevlevi dergahına şeyh tayin edildi. Burada hem insanlara nasihatte bulundu, hem de Mesnevi Şerifin şerhi çalışmalarına başladı. Şerh çalışmalarına başlar başlamaz gözünde biraz daha iyileşme ve rahatlama oldu. Şerh tamamlandığında gözünde hiç eksiklik kalmayıp tam olarak sağlığına kavuştu. Pırıl pırıl ilk sağlıklı hali gibi görmeye başladı. İsmail Ankaravî Hazretleri, ömrü boyunca iyiliği emredip kötülükten sakındırmaktan geri durmadı. Bu husustaki öğütleri şöyle oldu: Hazreti Ali şöyle buyurdu:

"Doğru bildiğini söylemek, susmaktan daha hayırlıdır. Günahkâr insanlara günah ve haramların kötülüğünü anlatmamak, iyilik değildir."
Kötü bir iş yapanı o işten sakındırmak, ibadetlerin en faziletlisidir. Bir kimse bilmeyen birine yol gösterse, yol gösteren kişi de, hidayete kavuşan kimsenin sevabı ve fazileti kadar sevap kazanır. Vefatı yaklaştığında, Ankaravî Hazretleri şöyle dedi: "Yazdığımız eserlerle yaptığımız hiz­metler, bu yolda kalpleri zayıf olanların inançlarını güçlendirmiş ve muhaliflere karşı bir müdafaa olmuştur. İşimiz tamamlandı." Bu sözleri ile vefatının yaklaştığını işaret ediyordu. 1630 yılında İstanbul'da vefat etti. Vasiyeti üzerine Galata Mevlevihanesi bahçesine defnedildi.



Ali Tirhalavî Hazretleri

Bu zat, Tırhalalıdır. Kardeşi ile birlikte dinî ilimler tahsilinden sonra, Halvetiyye şeyhlerinden Nureddinzâde Efendi Hazretleri'ne intisap ettiler. Ali Efendi, sülukünü tamamladıktan sonra i-cazet alıp. Molla Giiranî zaviyesinde postnişin oldu. Daha sonra Ayasofya Camii'ne vaiz tayin edilip, ayrıca orada Tefsir ve Hadis derslerini de birlikte okuttu.




Ali Örfi Efendi Hazretleri

Küreyce'nin Polyan köyündendir. Tahsil ça­ğında Mısır'a gitmiş, uzun süre orada kaldıktan sonra Selanik'e yerleşmiştir. Bundan sonra Seyyid Hoca Mehmed Nuri el-Arabî el-Melâmî Hazretleri'ne intisap etmiştir. 1887 yılında vefat edip Yenikapı'daki Mevlevihane civarında defnedilmiştir.




Ali İdris Efendi Hazretleri

Bu zat, Tırhalalıdır. Vezir-i A'zam Rüstem Paşa'nın Terzibaşı olan amcasının himayesinde büyüdü. Amcası tasavvuf erbabını seven bir zat ol­duğundan bir yolculuk sırasında Ankara yakınların­ dan geçerken. Bayramiyye tarikatı ulularından Hüsam Efendi'nin ziyaretine gitti. Yanında yeğeni Ali'yi de götürdü. Hüsam Efendi, onu (Ali idris'i) hizmetine kabul etti. Mesleği terzi olduğu için ona, terziler piri olan İdris Peygamber'in adı olan İdris adını verdi. Sülukünü tamamlayınca İstanbul'a geldi ve orada 60 yıl Bayramiyye tarikatı halifeliği yaptı. 1615 yılında vefat etti. Kabri Okmeydanı'nda tersaneye bakan cephesindedir.




Ali Gazi Baba Hazretleri

Ali Gazi Baba Hazretleri, Erenköy Fâtih'i olarak kabul edilir. Bu zat, İçerenköy- Kozyatağı'nda uzun yıllar ziyaret yeri olmuş bir mezarda yatmaktadır. Asırlardan beri hazretin kabri ziyaret yeri olarak daha çok çocuk ve ev sahibi olmak isteyenler tarafından ziyaret edilmektedir.




Ali Çelebi Bin Hüseyin İznikî

Bu zat, çeşitli ilimlere vâkıf ve arif bir kimse idi. Şeyh Edebali Hazretleri'nin neslinden Vahyizâde'nin akrabalarındandır. III. Mehmed Han zamanında İstanbul'a gitti. Yazdığı değişik ilimlere dair eserleriyle alimler arasında "Müelljf-i Cedîd" (Yeni Yazar) ünvanı ile meşhur oldu. Özellikle kimyaya dair eserleriyle büyük bir ilgi toplamıştır. Bayramiyye tarikatı melamîlerinden İdrisi Muhtefî diye meşhur olmuş olan Turhallı Hoca Ali Rumî'den hilafet almıştır. 1697 yılında vefat etti. İstanbul'da Eyüp Sultan yakınına defnedildi.




Ali Haydar Efendi Hazretleri

Ali Haydar Efendi, Batum'un Ahıska kazasında 1870 yılında dünyaya geldi. Babası Şerif Efendi'dir. İlk tahsilini memleketinde yapmış, daha sonra Erzurum'a gelerek, oradaki Bakırcı Medresesi'ne devam etmiştir. Sonra İstanbul'a giderek Fatih Camii'nde derslere katılmış, Bayezıd Dersiamlarından Çarşambalı Hoca Ahmed Hamdi Efendi'den 1901 yılında icazet almıştır. Ali Haydar Efendi'nin derin bilgisi vardı. Di­nî ilimleri gereği gibi kavrayan bir zekaya sahipti. Dört mezhebin fıkhına vâkıf oluşu, herbirinden fetva verebilecek seviyede idi. Hitabeti de çok kuvvetli idi. Hitap ettiği cemaatı hemen tesir altına alırdı. Uğrunda hayatı boyunca mücadele verdiği en büyük amacı "Allah'ın indirdiği ile hükmetmek' idi. Hayatı boyunca maruz kaldığı bütün sıkıntılara göğüs germiştir. Ali Haydar Efendi, Tasavvuf ehli bir zat îdi. Zamanının yüksek seviyeli mürşidlerinden idi. Nakşibendiyye tariikatının Halidiyye koluna men­suptur. Tarikat silsilesinde, 35. halkayı temsil eden Bandırmalı Bezzaz Ali Efendi'den inabe alıp sülukünü tamamlamış ve hilafet almıştır. Ömrü dinî diri tutmaya çalışmakla geçmiştir. Kur'an-ı Kerim'i çok okurdu. Basit bir edebin bile terkine rıza göstermezdi. Nefse güvenmemeyi telkin ederdi. Onu mutmainne derecesine çıkarmak için zikir ehli olmak gerektiğini söylerdi. Her gün için 50 bin kelime-i tevhid okurdu. Dergahın bulunduğu evde, 1 Ağustos 1960 yılında ayetler okuyarak ve etrafında bulunanlara sohbetler ederek, tebessüm ederek dünyadan göçtü. Arkasında gözü yaşlı binlerce mürid bıraktı.




Ali Behçet Efendi Hazretleri

Anadolu'da yetişen velilerdendir. Konya ulemasından Ebubekir Efendi'nin oğludur. 1727 yılında Konya'da doğdu. Babası ve dedesinin yanında küçük yaşlarında tahsile başladı. Derviş tabiatlı bir zat olan babası, Ali Behçet Efen­di'nin tahsil ve terbiyesi için özen ve itina gösterdi. Karamanlı Abdullah Efendi ve Abdüssamed Efendi'den icazet aldı. Sonra Afyonkarahisar'a gidip, orada bir der­gahta talebe yetiştirmeye ve taliplerini irşad etmeye çalışan Alaeddin Çelebi Hazretleri'nden ders aldı. Burada sülukünü tamamlayıp hilafet aldı ve kamil­lerden oldu. Bir süre Anadolu'yu dolaştıktan sonra tekrar Afyon'a döndü ve dedesinin yanında Mevleviyye tarikatına göre çileye başladı. Bu sırada tasavvuf yolunda büyük aşamalar kaydetti. Ali Behçet Efendi Hazretleri'ııin bir talebesi­ne yazdığı mektup şöyledir:

"Benim sevgili insaniyetli ve iyiliksever oğ­lum! Göndermiş olduğunuz mektup elimize geçti ve çok memnun olduk. Ey oğlum! Dersimizden uzak olmayasınız. Bir an Allah Teala'yı anmak, Süley­man Aleyhisselam'ın mülkünden daha iyidir. Bunu aklınızdan çıkarmayınız. Oğul! Her zaman talep edenlerden ol. Mübarek gecelerde Allah Teala'ya yalvarıp yakarmayı fazlaca yaparsanız, isabetli olur. Zira Allah Teala kulunun yalvarmasını sever. Bu, Allah adamlarının yoludur."
Büyük oğlu yetişinceye kadar yerine halife olarak İbrahim Hayranî Hazretleri'ni vekil bıraktı. 1822 yılında vefat etti. Cenazesi dergahın avlusunda defnedildi. Üzerine demirden kubbeli bir türbe yaptırıldı.



Ali Bin Şaban Aksarayî Hazretleri

Faziletli bir şeyhti. Hayatını İstanbul'da vaaz ve irşadla geçirdi. 1699) yılında vefat etti. Topkapı dışında, Kadızâde Mehmed Efendi'nin kabri yakınlarında defnedildi.




Alaeddin Kostantinî Hazretleri

Alaeddin Ali b. Şeyh Muslihiddin Hazretleri, Yeniçerilikten ayrılıp Molla Ali Arabî Hazretleri'ne intisap ederek tasavvuf yoluna girmiş bir velidir.

1562 yılında vefat etmiştir.




Alaeddin Arabî Hazretleri

ALAEDDİN ARABÎ EFENDİ HAZRETLERİ Osmanlı Devleti şeyhülislamlarından, fıkıh, tefsir ve hadis alimi, büyük bir veli idi. Adı Ali, lakabı Alaeddin'dir. Alaeddin Arabî Hazretleri, Fatih Sultan Mehmed'in son yıllarında 80 akçe maaş ile Sahn-ı Seman Medresesi'ne müderris tayin edildi. 1495 yılında Sultan II. Bayezıd Han kendisini şeyhülis­lamlık makamına getirdi. Bir yıl kadar bu görevde kaldıktan sonra 1496 yılında vefat etti. Eyüp'te, İdris Köşkü üzerinde defnedildi. Oğullarından birisi anlatıyor:

"Alaeddin Arabî Hazretleri'nin bir torunu hastalanıp yatağa düşmüştü. Bu sırada Şeyh Hazretleri çilehanede dünya nimetlerinden kesilmiş bir halde yalnız Rabbini düşünüyordu. Hastanın babası çilehane kapısını çalıp, çocuğun ölüme yaklaştığını haber verdi ve hastanın yanına gelmesi için pek çok yalvardı. Sonunda onu çilehaneden çıkarıp ölüm döşeğinin yanına getirebildi. Alaeddin Arabî Hazretleri, ateşin tesiriyle rengi tamamen değişmiş olan hastanın yastığının dibinde bir süre oturup" murakabeye vardı. Sonra da şifa ayetlerini okuyup şifa diledi. Duası kabul oldu ve hasta o anda ayağa kalktı. Alaeddin Arabî Efendi çocuğun eline yapışıp, evden dışarı çıkardı. Çocuk hiç hastalanmamış gibi yürüyüp dedesinin vefatın­dan sona da uzun süre yaşadı."



Alaeddin Abizî Hazretleri

Bu zat, Sadreddin Kaşgarî Hazretleri'nin müridlerindendir. Kuhistan'daki Abiz köyünde dünyaya gelmiştir. Sadeddin Kaşgarî Hazretleri vefat edince Mevlana Cami Hazretleri'ne intisap etmiştir. Mevlana Cami onun tıynetini saf bir topra­ ğa benzeterek üstün kabiliyetini vurgulamıştır. Alaeddin Abizî Hazretleri, manevî yüksekliğini perdelemek için küçük çocukların terbiyesi ile meşgul olurdu. Ubeydullah Taşkendî Hecrî Hazretleri'ne ge­lince kendisine ne ile meşgul olduğunu sormuş: "Küçük çocuklara muallimlik yapıyorum" diyerek kendini küçültünce: "Bizi hor görme. Mek­tep hocalığı büyük bir iştir" demiştir. Cezbe ve vecd haline gelince sık sık nara atarmış. Bu yüzden hocasının, kendini kontrol edebilecek hale gelinceye kadar insanlardan uzak kalmasını, naralarıyla insan­ları rahatsız etmemesini söylediği nakledilir. Alaeddin Abizî Hazretleri vefatı yaklaşınca çevresindekilere öleceğini bildirerek, yatağa düşmüş ve beş ay hasta yattıktan sonra "Allah var" demiş, arkasından var kuvvetiyle "Allah" diye bağırmış, daha sonra "Hayali Rabbe değil, yar olan Allah'a tapın" diyerek ruhunu teslim etmiştir. 1487 yılında vefat eden Alaeddin Abizi Hazretleri'nin kabri, Sadeddin Kaşgarî Hazretleri'nin kabri yanındadır. Hikmetli sözlerinden: "Sünneti kendine farz edinmeyen her isteklide din eksiktir. Bazı sünnetler Allah'ın Rasulü'ne (s.a.v.) farz kılınmıştı. Bütün zahir ve bâtının safası Allah Rasulü'ne uymaya bağlıdır."




Akbaba Mehmed Efendi Hazretleri

İstanbul'un fethinde bulunmuş kutlu asker­lerden Akbaba Mehmed Efendi Hazretleri, bir Bektaşî babasıdır. Dervişler zümresindendir.

Fetihten hemen sonra, muhtemel devletçe kendisine bağışlanmış olan bu yerde kendi adı ile anılan bir tekke kurmuş ve bunun çevresinde de zamanla aynı isimde bir köy meydana gelmiştir. İstanbul ve çevresindeki diğer Bektaşî tekke­leri gibi Akbaba Tekkesi de 1826 yılında Yeniçeriliğin kaldırılışı sırasında kapatılarak mensupları sürgüne gönderilmiş ve daha sonra Nakşibendiyye'ye devredilmiştir.




Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi

İstanbul'da bulunan büyük velilerdendir. Adı Ahmed b. Mustafa, künyesi Ziyaeddin olup, Gümüşhanevî diye şöhret bulmuştur. 1810 yılında Gümüşhane'nin Emirler mahal­lesinde doğdu. 1893 yılında İstanbul'da vefat etti. Kabri Süleymaniye Camii avlusunda, Kanunî Sultan Süleyman Han türbesinin kıble tarafında olup, halen ziyaret edilmektedir. Küçük yaşta ilim tahsiline başladı. Beş yaşın­da iken Kur'an-ı Kerim'i hatmetti. Sekiz yaşında Delâil-i Hayrat'ı ve Hizb-i A'zam'ı okuyup bitirdi. Şeyh Salim Efendi, Şeyh Ömer el-Bağdâdı Efendi, Şeyh Ali el-Vefâî ve Şeyh Ali Efendi gibi büyük zatlardan ders alma fırsatı buldu. Bulunduğu dönemde faiz ve benzeri helal olmayan kazançlar meydana çıktığı için, "garaz-ı hasen'' ödünç para alıp verme sandıkları kurdu. Zamanımızdaki finans kurumlarının bir benzerini meydana getirdi. Bu sandıkların kazancından yok­sullara ve talebelere yardımlarda bulundu. Bir matbaa kurarak talebelere bedava kitap dağıttı. İstanbul, Rize, Bayburt ve Ofta onsekiz bin cilt eser, dört ayrı kütüphane kurularak Anadolu'da kültür merkezleri meydana getirildi.

Ahmed Ziyaeddin Efendi, son derece mutta­ki, son derece edepli, ibadete ve zikre çok düşkün kimse idi. Misafirsiz sofraya oturmak istemezdi. Çok cömertti. Dünya malına, mevkiine ve zevkine zerrece iltifat etmezdi.

Gümüşhanevî Hazretleri'nin çok tatlı soh­betleri olurdu. Bu sohbetlere zamanın padişahları Sultan Abdülmecid, Abdülaziz, II. Abdülhamid devam ederlerdi. Bilhassa II. Abdülhamid ile özel sohbetleri olurdu. Ziyaeddin Efendi, güz aylarında Beykoz'da bulunan Yûşâ tepesine çadır kurar, sohbetlerine bir müddet orada devam ederdi. Yine Beykoz'da kaldığı günlerden birinde bir Hıristiyan yanına gelerek: "Erendim! Gözlerim sizin gibisini görmedi. Ne zaman sizi görsem kalbim rahat eder, huzur bulurum. Başka yerde bu zevki tadamıyorum. Bu ne haldir, bu ne sırdır? Aklım bir türlü almıyor" dedi ve daha sonra o Hıristiyan hidayet nuruna kavuşup Müslüman oldu.

Feyzi zamanımızda da halen caridir.



Ahmed Ümidî Hazretleri

Bu zat, Celvetiyye tarikatı şeyhlerindendir. İstanbul'da tahsilini tamamladıktan sonra Fatih Camii'nde vaazlar verdi ve Küçük Ayasofya Camii yakınındaki Husrevağa zaviyesinde şeyhlik yaptı.

Miladî 1694 yılında vefat etmiş ve Fatih'te, Çırçır Mescidi yanındaki Çiviciler Sokağında, babası İsmail Efendi'nin yanına defnedilmiştir.




Ahmed Raufî Efendi Hazretleri

Halvetiyye tarikatı büyüklerindendir. l653'de İstanbul'da doğdu. Allah Rasulü (s.a.v.)'nün soyundandır (seyyiddir). Zamanın alimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsil ettikten sonra Üsküdar Kapıağası Medresesi müderrisliğine tayin edildi. Bir gün sonra kalbine bir mürşid-i kamile bağlanma arzusu düştü. Selamsız semtindeki bir dergahın şeyhi olan Ali Efendi'ye intisap etti. Sülukünü tamamladıktan sonra Doğancılar'daki evinde irşad faaliyetlerini sürdürdü.




Ahmed bin Molla Hamza Hazretleri

Arap Çelebi diye meşhurdur. Lakabı Şemsüddin'dir. Küçük yaşlardan itibaren tahsiline başladı. Efdalzâde'nin oğlu Musa Çelebi, Semaniyye Medresesi müderrisi iken, onun hizmetine girdi ve kemâlât kazandı. Sultan Bayezid devrinde Mısır'a gitti, devrinin hadis alimlerinden önemli hadis kitaplarını okudu ve icazet aldı. Orada bir çok alimden yararlandıktan sonra Anadolu'ya döndü. Vezir Kasım Paşa'nın Eyüp semtinde yaptırdığı medreseye müderris oldu.

Ömrünün sonuna kadar vaktini ilim öğrenme, öğretme, ibadet ve taatle geçirdi. İlmiyle âmil, faziletli, dünyaya rağbet etmeyen, zâhid, vakarlı bir alim ve derviş idi.

1543 yılında İstanbul'da vefat etti ve Eyüp'te kendi yaptırdığı mescidin yanına defnedildi.




Ahmed Devrâni Hazretleri

Bu zatın onuncu yüzyılda yaşadığı anlaşıl­maktadır. Rivayete göre Bizans ordusunda bir kumandan imiş. Adı da Ahmed Tatar imiş. 984 yılında Malatya civarında, Emeviler'le Bizanslılar arasında yapılan bir savaşta, Seyyid Battal Gazi ile karşılaşmış, sonra da dost olmuşlar, bir süre sonra da Müslüman olmuş ve Ahmed adını almıştır. Sonraları Battal Gazi ile birlikte birçok savaşa katılmış, İstanbul kuşatmalarından birinde şehit düşmüş ve şehit olduğu yerde defnolunmuştur.

Bir gece Sultan Abdülmecid Han, rüyasında Ahmed Turanî Hazretleri'ni görmüş, "Sultanım! Yıllardan beri burada sıkılıyorum. Kurtar beni" demesi üzerine, Dolmabahçe Sarayı'nın Camlı Köşkü karşısındaki Vişneli Tekke Sokağı'ndaki türbesi yaptırılmıştır.




Ahmed Gavs Dede Hazretleri

Gelibolu Yazıcızâdeler ailesindendir. Tahsil ve sülukünü tamamladıktan sonra Galata Mevlevihahesi şeyhliğini üstlenmiştir. Nâyî Osman Dede'nin kayınpederidir. Hicri 1109 yılında vefat etmiştir. Arifane şiirlerini içeren bir tertip edilmiş divanı vardır.




Ahmet Çâlâk Efendi Hazretleri

Çâlâk lakabı, zamanla halk arasında ve ağız­larında Çaylak şekline girerek Çaylak Ahmed Efendi diye meşhur olmuş bir zattır. 1680 yılında Çağaloğlu Sarayı civarındaki Çâlâk Tekkesi şeyhliğine getirilmiş ye vefatına kadar bu görevi yürütmüştür. Tarikat olarak Halvetiyye'ye mensuptur. Vefatından sonra yerine oğlu Çâlâkzâde Şeyh. Mustafa Efendi geçmiştir.

Ahmed Efendi aynı zamanda musikişinas ve beste­kâr idi.




Ahmed Amiş Efendi Hazretleri

Fatih Sultan Mehmed Han türbedarlarından ve Şa'baniyye tarikatının son devir şeyhlerindendir. 1807 yılında Tuna vilayetine bağlı Tırnova'da dünyaya geldi. Gümüşhaneli Ahmed Ziyaeddin Efendi Haz­retlerinden Nakşibendiyye icazeti alan Ahmed Anı iş Efendi Hazretleri, tasavvufta mücadele değil, sohbet yolunu seçti. Kendisine tabi olanlardan İslamiyetin emirlerine uyup yasaklarından kaçındıktan sonra, sadece sohbet ve muhabbet yolunu seçmelerini istedi. Çile ve riyazat yolunu tercih etmedi.

Müntesiplerine şu tavsiyelerde bulundu:

"İstiğfar edin. salavat okuyun. Kur'an-ı Ke­rim okuyun. Her şeyi Kur'an'da bulursunuz."

Ömrünün sonuna kadar, mensup olduğu Şa'baniyye yolunun şeyhliğini ve Fatih Sultan Mehmed Han'ın türbedarlığını yürüten Ahmed Amiş Efendi'nin yakınları arasında, Bursalı Mehmed Tâhiri Efendi, Müderris Babanzâde Ahmed Naim Bey, Ahmed Avni Konuk, Hüseyin Avni Konukman, İsmail Fennî Ertuğrul, Abdülaziz Mecdî Tolon Efendi gibi kimseler yer aldı. 113 yaşında iken Damadı Ahmed Naim Bey'in İstanbul-Şehzadebaşı'ındaki evinde 1920 yılında vefat etti. Kabri Fatih Camii yanındaki kabristandadır.




Ahıskalı Abdullah Efendi

Anadolu velilerindendir. 1733 yı­lında Ahıska'nın Özgün nahiyesine bağlı Urpala köyünde doğdu. Ahıskalı Abdullah Efendi, 1813 yı­lında Üsküdar'da vefat etti. Karacaahmet mezarlı­ğının Söğütlüçeşıne tarafında medfundur. Çocukluğunda, alim bir zat olan babasıyla Şam'a gitti. İlim tahsiline orada başladı. Daha sonra yine babasıyla memleketine döndü. Babasının vefatından sonra tahsil için Kars'a geldi. O sırada Kars'ta bulunan İsmail b. Muhammed Berküşâdî'den tahsilini tamamlayıp icazet aldı. Oradan Erzurum'a geçti. Yörenin ilim ve irfan sahipleriyle uzun süre görüşüp tanıştıktan sonra Diyarbakır'a geçti. Burada tahsilini daha da ilerlet­me imkanı buldu.

Ahıskalı Abdullah Efendi Hazretleri'nin irşa­dı, daha çok ilim yayma ve öğretme şeklinde geç­miştir.




Adlî Hasan Efendi Hazretleri

Adlî Hasan Efendi Hazretleri, Sümbüliyye ta­rikatı şeyhlerindendir.

Sülukunu tamamladıktan sonra Sümbülî dergahı şeyhliğini yaptı.

1617 yılında vefat etti. Kabri adı geçen dergahtadır.




Abdurrahman Sâmi Niyazi Efendi

Anadolu'nun manevî zenginliğini oluşturan Allah dostlarındandır. Manisa ilinin Saruhanlı ilçesindendir. 1878 yılında doğdu. Babası, Harameyn valilerinden Asım Efendi'dır. Tahsiline memleketinde başladı. Daha sonra İstanbul'a gelip orada devam etti. Bu arada devrin mürşidlerinden yararlanıp icazet aldı. Bir Ramazan gecesi rüyasında Peygamber Efendimiz'i gördü. Peygamber Efendimiz, yanında bulunan zatı göstererek: "Ey Sâmî! Bu senin mürşi­dindir. Sen vapura bin ve denize açıl. Vapur hangi iskelede durursa orada in. Hocanı orada bulacaksın" buyurdu. Uyanır uyanmaz sabah namazını kıldı. Doğruca iskeleye gidip hareket etmek üzere olan bir gemiye bilet aldı. Gemi çok geçmeden Marmara Denizi'ne açıldı. Çanakkale önlerine vardığında, kaptan geminin arıza yaptığını, yolcuların burada inmesi gerektiğini bildirdi. Abdurrahman Şâmî Efendi de burada gemiden indi. İskelede kendisini nur yüzlü bir zat karşıladı. Bu zat: "Sâmî Efendi, oğlum, hoş geldin" dedi. Sâmî Efendi olanlara şaşırarak: "Bu zat benim adımı nereden biliyor?" diye aklından geçirdi. O zat: "Geçen gece Peygamber Efendimiz sana ne emir buyurdular?" dedi. Sâmî Efendi hemen toparla­narak o zatın elini öptü ve hemen kendisine bağlan­dı. Bu zat Ahmed Şücâeddin Uşşâkî Hazretleri idi. Çok geçmeden hizmetlerinde ilerleyip bu zatta sülukunu tamamladı ve hilafet aldı. Bundan sonra mürşidi tarafından tekrar İstanbul'a gönderildi. Kasımpaşa'daki Yahya Efendi dergahında postnişin oldu. Bir taraftan dergahta talebelerine ders verip irşad faaliyetlerinde bulunurken bir yandan da muhtelif camilerde verdiği vaazlarına devam etti. Abdurrahman Sâmî Efendi Hazretleri 1935 yılında 57 yaşında iken İstanbul'da vefat etti.




Abdurrahman Nesib Efendi

Rufaiyye tarikatının Gülşenî koluna mensup velilerdendir. Son devir Osmanlı Şeyhülislamları arasında da yer almıştır. 1842 yılında Üsküp'te doğdu. 1914 yılında İstanbul'da vefat etti. Zahir ve bâtın ilimlerini bölgesinde genç yaşta tamamladı. Bu sırada Rufaiye tarikatı şeyhlerinden Liphovalı Şeyh Muhammed Resmî Hazretleri'nin derslerine devam etti. Aynı tarikatın Gülşeniyye koluna mensup, meşhur velilerden Edirneli Şerefüddin Şuayb Efendi'ye bağlanarak onun sohbetlerine devam etti. Kendisinden sülukunu tamamlayıp hilafet aldı. 1863 yılında İstanbul'a gelerek Fatih dersi-amlarından Mustafa Şevket Efendi'nin derslerini takip etti. Daha sonra muhtelif memuriyet ve hoca­lıktan sonra 11 Mart 1914 yılında 72 yaşında vefat etti. Kabri, Bakırköy mezarlığındadır. O her yerde örnek bir Müslüman olarak ça­lışmış, insanlara faydalı olmak için elinden geleni yerine getirmiştir. Muhyiddin bin Arabî Hazretleri'ni çok seven Abdurrahman Nesib Efendi, ondan derledikleri tercümelerini Müntehebât olarak neşretmiştir.




Abdurrahman Nesib Dede

Celvetiyye tarikatının önde gelen şeyhlerindendir.

İstanbul Üsküdar'da dünyaya geldi. Yine Üsküdar'da bulunan Aziz Mahmud Hüdayi dergahı şeyhi olan babasının yanında yetişti. Babasının adı Mehmed Şehabeddin'dir.

Celvetiyye tarikatında sülukünü tamamla­dıktan sonra, Ayasofya Camii yakınlarındaki Erdebil tekkesi şeyhi oldu. Babasının 1818'de vefatı üzerine Aziz Mahmud Hüdayi dergahı şeyhliğine getirildi. 1827 yılında Ordu vaizliğine tayin edildi. 1842 yılında vefat etti. Aziz Mahmud Hüdayi dergahı yanına defnedildi. Kendisinden sonra yerine oğlu Ruşen Efendi geçti.




Abdurrahman-ı Harputî Hazretleri

Anadolu erenlerinden olan Abdurrahman Harpûtî Hazretleri, Sivrice ilçesinin Çöke köyünde 1756 yılında dünyaya geldi. Küçük yaşlarında Elazığ medresesin­de tahsile başladı. Sonra tahsil hayatına Diyarba­kır'da devam etti.

Abdurrahman Harpûtî'nin tahsil hayatı parlak gitmiyordu. Başarısızlıklarından dolayı arkadaşları onunla alay etmeye başladılar. Bunu gören hocası daha fazla rencide olmaması için kendisini çağırdı ve: "Şimdiye kadar okudukların ve öğrendiğin bilgiler senin için yeterlidir. Köylerde çok rahat imamlık yapabilirsin. Var git oralarda kısmetini ara" dedi. O da bunun üzerine medrese tahsilini bırakarak şehirden ayrıldı. Yolculuk sırasında bir hanın önün­den akmakta olan bir çayın kenarında oturup düşü­nürken, çayın içerisindeki taşların, suyun şiddetli akıntısından yusyuvarlak olduklarını ve pırıl pırıl parladıklarını gören genç Abdurrahman Harpûtî Hazretleri, üzüntülü ve kırık bir kalple:

"Allahım! Beni sen yarattın. Bu dersleri anlavamamam da senin kudretin iledir. Senin emrinde akan sular, şu taşları nasıl yusyuvarlak yapıyor ve parlatıyorsa, sen de benim zihnime kuvvet ihsan eyle de rızana kavuşturacak ilim deryasından biraz nasip alayım."

Abdurrahman kalkıp Diyarbakır'a geldi ve ayrıldığı medreseye tekrar döndü. Hocası ve talebeler ondaki fevkaladeliği görmekte gecikmediler. Kısa zamanda istenilen bilgileri elde eden Abdurrahman, medreseyi o dönem birincilikle bitirdi ve hocası onu İstanbul'a gönderdi. Namaz için Ayasofya Camii'ne gittiğinde cami duvarında asılı bir levhada bir ibare gördü. İbarede: "Bu levhadaki ibareyi kim doğru olarak hallederse, ödüllendirilecektir" yazıyordu. Hemen bir kağıt parçasına, ibareyi bütün kaideleri ile çözen Abdurrahman Harpûtî, kağıdın altına: "Daha başka manaların da mevcut olduğu i-bareden anlaşılmakta ise de, kağıdım olmadığı için bu kadarı ile iktifa olunmuştur" diye bir şerh koya­rak adını ve adresini kağıdın altına yazdı ve cevap kutusuna bıraktı.

Ertesi günü cevaplar çıkarılıp tahlil ve tetkik edildiğinde Abdurrahman Harpûtî'nin verdiği cevap fevkalade bulundu. Durum devrin padişahı Sultan İkinci Mahmud'a arzedildi. İrade üzere ikramda bulunulup hilat giydirildikten sonra Padişah'ın huzuruna çıkarıldı. Padişah: "Siz benim hocamsınız" diverek yanına oturttu ve büyük iltifatta bulundu. Abdurrahman Harpûtî Hazretleri, 1851 yılında Üsküdar'daki evinde vefat etti. Karacaahmet Mezarlığı'ndaki türbesine defne­dildi.




Abdülmecid Sivasî Efendi Hazretleri

Halvetî şeyhlerinin en büyüklerindendir. Pek çok eserlerde adı, İstanbul evliyaları arasında geçer. Künyesi, Ebü'l-Hayr, lakabı Necmüddin, şöhreti Sivasî, mahlası Şeyhî'dir.

1567 yılında Zile'de doğdu. İlk öğrenimini babasından aldı. Yedi yaşında hafız-ı Kur'an oldu. Sonra amcası Şemseddin Sivâsî Hazretleri'nden fıkıh, tefsir, hadis gibi yüksek ilimler öğrendi. Devrin din bilginleri, onun yeteneklerine, zekasına büyük hayranlık duydular.

Abdülmecid Siyâsî Efendi, Sultanahmet Camii'nin "Temel Şeyhi" olduğu için, camiye temel atılırken de dua etmiştir.

Şeyh Sivâsî Efendi Hazretleri, 1639 yılında, yetmiş iki yaşında Hakk'ın rahmetine kavuştu. Eyüp Nişancası'ndaki kabristanda yatan Şeyh Abdül Ehadü'n Nuri Efendi'nin kabri yakınındaki türbede gömülüdür.

Şeyh Abdülmecid Sivâsî Efendi Hazretleri, devlet düzeninin korunması taraftarıydı. Bu bakım­dan, Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklanan Uzun Bölükbaşı ve Kara Yazıcı İsyanları'nı yapanları kınadı ve ayaklananların bastırılması için elinden geleni yaptı. IV. Murad'a Bağdad'ı fethedeceğini müjdelemiş ve sefere çıkmasını teklif etmiştir. Padişah sefere çıkarken de Hazreti Ömer'in (r.a.) kılıcını Sultan'ın beline o takmıştır.




Abdullah Hasib Yardımcı Efendi

Gümüşhaneli Ahmed Ziyaeddin Efendi Hazretleri'nin halifelerinden olan Mustafa Feyzi Efendi'nin halifesidir. Adı, Abdullah Hasib olup, soyadı Yardımcı'dır. 1863 yılında Serez'de doğdu. 1949 yılında İstanbul'da vefat etti. Kabri Edirnekapı Sakızağacı kabristanında bulunmaktadır. Abdullah Hasib Efendi Hazretleri, uzun boylu, beyaz sakallı, nur yüzlü, çok yumuşak huylu bir kimse idi. Peygamber Efendimiz'e karşı çok büyük sevgisi olup, hutbelerinde Peygamber Efen-dimiz'den bahsederken her "Efdâlü'l Beşer" deyi­şinde gözyaşlarını tutamazlardı.




Abdülhay Efendi Hazretleri

İstanbul'da, Beşiktaş'tan Ortaköy'e giderken, Çırağan sırtlarında bulunan Yahya Efendi Dergahı'nın son şeyhidir. 1884 yılında doğdu. Annesi Zeynep Hanım tarafından tahsiline itina gösterildi. Zamanın gereği olan ilimleri tahsil etti. On sekiz yaşında babasının tamir ettirdiği Ümmü Gülsüm Camii'ne imam oldu. Kendisi aslen Kadiri, meşrep olarak da Nakşibendî idi. Son Nakşî şeyhlerinden Gümüşhanevî Dergahı şeyhi İsmail Necati Efendi'den sülukünü tamamla­yıp icazet aldı. Bir aralık Çiçekçi Camii imam hatipliği yaptı. Daha sonra Yahya Efendi Dergahı'na yerleşerek oranın şeyhliğini yürüttü. Bir yandan da Baytara mektebinde ayniyat muhasipliği yaptı. Sonra bu görevden emekli oldu. Soyadı kanunundan sonra Öztoprak soyadını aldı. 1961 yılında İstanbul'da vefat etti. Yahya Efendi Dergahı mezarlığına defnedildi. Cömert ve misafirperver olup, sofrasına bir fakir almadan oturmazdı.




Abdülkerim Kâdirî Hazretleri

Kanuni Sultan Süleyman Han devrinde yaşamış alim ve velilerden biridir. Aslen Kirmasti (Mustafakemalpaşa) doğumludur. 1544 yılında vefat etmiş, Kirmasti (Mustafakemalpaşa) ilçesinde, cami zaviyesinin yanına defnedilimiştir. Bilgi seviyesi yüksek, ibadetlere düşkün, tak­va sahibi bir zat idi. Taşköprüzâde onun hakkında şöyle demektedir:

"Bir gün Şeyh Abdülkerim Kâdirî'ye unutkanlığımdan şikayet ettim. Bana, unutkanlığımın gitmesi ve hafızamın kuvvetlenmesi için dua etti. O zatın duası bereketiyle, o halden kurtuldum. Unutkanlığım kaybolup gitti."



Abdülfettah Akrî Efendi

Büyük veli, doğru yolu göstericilerin önderlerindendir. İrşada ehil olduğu gibi, fıkıh sahasında da derin ilmi vardır. Halid-i Bağdadî Hazretleri'nin talebelerinin seçilmişlerindendır. Mürşidinin her zaman yanında bulunur, ondan hiç ayrılmazdı. Haram ve şüphelilerden sakınan, güzel ahlaklı, ilmi ile amel eden ve insanları doğru yola davet eden örnek bir insandı. Meşakkate çok katlanırdı. Hocası, en uzakta bulunan talebelerine ve en zor yerlere onu gönderir­di. Gittiği bütün yerlere yaya gidip gelirdi. Genç yaşta hilafet alıp, hocalarının emirleri ile halka doğru yolu göstermek için İstanbul'a geldi. Halid-i Bağdadî Hazretleri'nin ilminin derinliği, evliyalığı­nın üstünlüğü dünyanın her tarafında biliniyordu. İstanbul halkı da ondan yararlanmayı çok istediğin­den, yüksek dereceli halifesi Abdülfettah-ı Akrî Hazretleri'ne koştular Çünkü bütün isteklilerin Bağdat'a kadar gitmesi mümkün değildi. Hocası Halid-i Bağdadî Hazretleri'nin vefa­tından otuz dokuz yıl sonra, sıkıntılarla dolu olan dünyadan 1865 yılında ebedi âleme göç etti. Kabri, Nuhkuyusu'nda, Zeynep Kamil Hastanesi'ne yüz elli metre kadar ileride, Bağlarbaşı'na doğrudur. Selimiye-Bağlarbaşı caddelerinin kesiştiği köşedeki, Şeyhülislam Arif Hikmet Bey'in kabristanındadır.




Abdi Dede Abdullah Efendi

Allah dostlarından bir zattır.

Evliya Çelebi'nin "İstanbul Evliyaları" arasında saydığı onyedinci yüzyıl Mevlevî şeyhlerindendir. Kasımpa­şa Meylevihanesi'nin de kurucusu olan Abdi Dede, tekkesine ilk defa gelen kimselere adı ile seslenerek: "Hoşgeldiniz, sefalar getirdiniz" dermiş.

Evliya Çelebi, Abdi Dede Hazretleri'nden şöyle söz etmektedir:

"IV. Murad Bursa gezisinden sonra İstanbul'a dönerken, Bozburun taraflarında şiddetli fırtınaya tutulurlar. Bindiği gemi batmak tehlikesi ile karşı karşıyadır. Tam bu sırada Abdi Dede geminin baş tarafında belirir. Elinde bir bahçe küreği vardır. Bu küreği denizin kabaran dalgalarına vurarak: ''Üskün bi hakkıl melik.il kuddûs" (Melik ve Kuddüs olan Allah hakkı için sakinleş) diye söyle­nir. Azgın deniz birden durgunlaşır, adeta süt limana döner."

Kabri, Kasımpaşa Mevlevihanesi'nin kabristanındadır.




Abdülaziz Bekkine Hazretleri

Gümüşhaneli Ahmed Ziyaeddin Efendi Haz-retleri'nin halifelerinden Mustafa Feyzi Efendi'nin talebesidir.

1895 yılında İstanbul'da doğdu.

Konuşmaları kısa. anlamlı ve özlü idi. Bir ge­ce sohbetinde talebelerine şöyle dedi: "Bir gün gelir, danışacak hocalarınız da bu­lunmaz. Öyle bir günde seçeceğiniz insanda araya­cağınız vasıf nedir?"

Orada bulunanlar değişik şeyler söylediler. Fakat bu cevaplan yeterli bulmayan Abdülaziz Bekkine Hazretleri şöyle dedi:

"O kimsenin sabrını kontrol ederseniz. İn­sanlarda riyanın karışmayacağı, anlaşılabilir tek vasıf sabırdır. Sabır, musibet geldiği an, hiç şikayet edilmeden sineye çekebilme halidir. Şayet o kimse ilk anda feveran eder de sonra sineye çekerse, ona sabırlı değil, tahammüllü insan denir."

Abdülaziz Bekkine Hazretleri iki defa hacca aitti. İkinci gidişinde hacdan döndükten sonra hastalandı. 1952 yılında, 57 yaşında iken İstanbul'da vefat etti. Edirnekapı Sakızağacı Kabristanı'na defnedildi.




Abdürrauf Samdanî Hazretleri

Şeyh Seyyid Abdürrauf Samdânî (k.s.) Haz­retleri, Allah Rasulü (s.a.v.)'nün soyundan, Seyyid Baba Cafer Hazretleri'nin evlatlarından ulu bir mânâ sultanıdır. Bu zat, Fatih Sultan Mehmet Hazretleri ile birlikte savaş için İstanbul'a gelmiş, üç bin müridi ile katıldığı bu savaşta yararlıklar göstererek Fatih'in takdirini kazanmıştır.

Bizans zindanında medfun bulunan dedesi Cafer Hazretleri'ni ziyaret için zindan kapısını kırıp içeri girmiş ve ziyaretini yaptıktan sonra kendi yeşil sarığını dedesi Cafer Hazretleri'nin mübarek başı yerine koymuştur.

İstanbul'un fethinden sonra yetmiş yıl dede­sinin türbesinde türbedarlık yapmış, istediklerine feyz sunmuştur. Bundan sonra kendisine ''Şeyh Seyyid Zindanı Abdürrauf Samdânî" denilmiştir. Bulunduğu dergaha da "Zindan Kapısı Dergahı" denilmektedir.

Şeyh Seyyid Zindanî Abdürrauf Samdânî (k.s.) Hazretleri vefat ettiğinde, Fatih Sultanı Mehmed Han'dan sonra yerine padişah olan İkinci Bayezid Veli, onun ruhu için bütün zindanda bulu­nanları serbest bırakmıştır. Türbesini de şimdiki Zindan Han'ın karşısında yaptırmış. Hazretin cena­zesinde bizzat bulunmuştur.

Bu kabir halen ziyaret yeridir. Türbenin adresi: Eminönü, Yemiş İskelesi, Zindan Ham'nın hemen arka tarafında, Ahiler Camii ile Zindan Hanı arasındadır.




Abdülkerim Efendi (Buhurîzade)

Türk Musikî tarihinde İkinci Buhûrizâde diye meşhurdur. Hayatı hakkında fazla bilgi bulunama­mıştır. Koca Mustafa Paşa tekkesi şeyhi Nureddin Efendi'ye intisap etmiş ve bu tekkenin zâkir başılığına getirilmiştir. Daha sonra Eyüp'teki Şah Sultan Tekkesi şeyhliği görevini yürütmüştür. Bu görevde iken seksen yaşları civarında ve­fat etmiştir.




Abdülkerim Efendi

Nureddinzâde halifelerinden Melâmî meşrep bir sofidir. Kabri, İstanbul'un Kadırga semtindeki Sokullu Mehmed Paşa dergahındadır. Manisa Çaşnıgir Kütüphanesi'nde "Risâletü'l-Hüdâ li Üli'l-İhtidâ" adında bir eseri bulunmaktadır. Ayrıca sofilerin devranının (zikir sırasında ayakta dönmele­rinin) caiz olduğuna dair bir risale yazmıştır. Şiir kabiliyeti yüksek idi. "İştibî" mahlası ile yazdığı ilahîleri bulunmaktadır.




Abdulhayy Celvetî Efendi

Celvetiyye tarikatı şeyhlerinden Saçlı İbra­him Efendi'nin oğludur. Edirne'de doğdu. Tasavvuf eğitimini babasından aldı. Hilafet alınca bugün Bulgaristan sınırları içerisinde bulunan Çirmen sancağı Akçakızanlık kazasındaki Alaeddin Efendi Zaviyesi şeyhliği ile görevlendirildi. Edirne, Selimi­ye camii vaizi olan babasının 1660 yılında vefatı, üzerine bu camiin vaizliğine tayin edildi. Aynı anda tekke şeyhliğini de yürüttü. 1686 da, İstanbul Kadır­ga semtindeki Sokullu Mehmed Paşa zaviyesi şeyhliğine tayin edildi. İki yıl sonra Yeni Cami vaizliğine getirildi. 1691'de Üsküdar'daki Aziz Mahmud Hüdayi tekkesine şeyh oldu. 14 yıl kadar bu görevi sürdürdükten sonra 1705'de vefat etti. Vefat ettiği sırada 76 yaşında idi. Kabri Aziz Mahmud Hüdayi yakınındaki Halil Paşa Türbesi'ndedir. Çok güçlü bir şair idi. Manzumelerinin çoğu bestelenmiştir.




Abdüllatif Efendi Hazretleri

İbn Vefa Hazretleri'nin tarikatı bağrıyarındandır. İbn Vefa'nın, Ali Dede'den sonraki halifesidir. Dünyadan ve insanlardan tamamen kopmuş bir Hakk âşığı idi. Bazen ilahî cezbeye maruz kalır, bağırır, kendinden geçerdi. 1523 yılında vefat etmiş ve İbn Vefa Hazretleri'nin zaviyesine defnedilmiştir.




Abdülbaki Dede Hazretleri

Bu zat bir Mevlevi şeyhidir. Kütahyalı Ebubekir Efendi'nin oğludur. Vefat ettiğinde İstan­bul Yenikapı Mevlevihanesi'nin şeyhi idi. Musikişi­nas ve bestekârdı.




Abdullah İlahî Hazretleri

Molla İlâhî veya Şeyh İlâhî diye de bilin­mektedir.

Kütahya'nın Simav kazasına bağlı bir köyde doğdu. İlim tahsili için İstanbul'a gitti. Bir müddet Zeyrek Medresesi'nde kaldı. İlimde daha fazla ilerlemek için Alaeddin et-Tûsî ile birlikte Horasan'a gitti ve orada Tûsî'den ders aldı. Bir müddet sonra gönlüne bir ateş düştü ve bir mânâ üstadı aramaya koyuldu.

Kitaplarını satıp parasını fakirlere dağıttı. Semerkant'a gidip orada Hacı Ubeydullah Ahrar Hazretleri'ne intisap etti. Mânâ ilimlerinde derinleş­tikçe derinleşti. Şeyhinin işaretiyle Buhara'ya, Bahaüddin Nakşibendî Hazretleri'nin türbesini ziyarete gitti. Orada dokuz "Erbaîn" çıkardı. (Yani 360 gün yalnızca halvette kaldı.) Zaman zaman Şâh-ı Nakşibend Hazretleri ona görünür, süluk seyrinde ona yardımcı olurdu. Sonra dönüp bir müddet daha Ubeydullah Hazretleri'ne hizmet etti. Ondan icazet alınca tekrar Anadolu'ya, memleketi olan Simav'a döndü. Orada kısa zamanda şöhreti her tarafa yayıl­dı. İnsanlar akın akın gelip ondan feyz aldılar.



Abdullah Hulusi Efendi Hazretleri

Mazanneden bir zat olup, Mısırlı Seyyid Ho­ca Muhanımed Nuri Hazretleri'nin halifelerindendir. Şeyh Hazretleri, müderris olmanın yanında hattat idi. Gelibolu'ya bağlı Mürefte'de doğmuştur. Tahsilini İstanbul'da tamamladıktan sonra yarım asrı geçkin, Fatih civarındaki Kadı Çeşmesi Medresesi Müder­risliğini yürütmüştür. 1888 yılında vefat etmiştir. Kabri, Topkapı surlarının dışında, Sarı Abdullah Efendi'nin yanında bulunmaktadır.




Abdullah Bin Abdurrahman Celvetî

Celvetî tarikatının şeyh ve alimlerinden bir zat olup, Gedikpaşa türbesi yakınındaki Hamza Paşa Camii imamlığında bulundu. 1164 yılında vefat ederek Üsküdar'da Karacaahmed'den Haydarpaşa'ya giden cadde­nin soluna defnedildi.




Abdulehad Nuri Efendi Hazretleri

İstanbul'da yetişen büyük velilerdendir. 1594 veya 1604 yılında Sivas'ta doğdu. Abdülehad Nuri Efendi ilim tahsiline Si­vas'ta başladı. İstanbul'da tamamlayıp zahir ve bâtın ilimlerinde yüksek derecelere ulaştı. 1651 yılı Safer ayının ilk Cuma günü ikindi vaktine yakın dünyadan göçtü. Cenaze namazı Azîzâde Şeyh Abdülbâkî Efendi tarafından kıldırılıp, Eyüp Nişancası'nda, mürşidi Abdulmecid Sivâsî Hazretleri'nin türbesi karşısında defnedildi. Abdülehad Nuri Efendi Hazretleri 1635 yı­lında Ayasofya, Fatih ve Sultanahmet camilerinde vaaz vermeye başladı. Önce ayetleri okur, sonra o ayetleri sahih hadislerle tefsir eder, sonra da büyüklerden birinin menkıbesi ile sürdürürdü. Coşkun bir ifade kullanırdı. Bir gün Sultanahmed Camii'nde yaptığı bir vaaz sırasında şu deyişi okudu:

Semâdan sırr-ı tevhidi duyan gelsin bu meydana, Derûn içre bugün Allah diyen gelsin hu meydana. Duyanlar sırr-ı Settâr'ı, görenler nûr-i Gaffâr 'i, Cihanda şîşe-i ârı kıran gelsin bu meydana. Sezadır ehl-i irfana, getirsin canı meydana. Feda kılmaya ol canı duyan gelsin bu meydana. Gönül maksûdunu buldu, cihan envar ile doldu. Bu gün Nuri imam oldu, duyan gelsin bu meydana.



Arpacı Hayreddin Hazretleri

Bu zat, Ebu Eyyub Halid bin Zeyd Hazretleri'nin Arpacıbaşısıdır. Kabr-i şerifleri: Eyüp, Nişancı Mahallesi, Abdurrahman Şeref Bey Caddesi'nin sol tarafın­da, ahşap bir mescidin kıble tarafında, kendi adı ile anılan Arpacı Hayreddin Sokak, No:2'dedir.




Ali Tabli Hazretleri

Eyyub Sultan Hazretleri ile birlikte İstanbul kuşatmasına katılan ve askerleri gayrete getirmek için tabi çalarken şehit düşen sahabelerdendir. Bu zat hakkında kaynaklarda daha fazla bilgi verilmemektedir. Kabr-i şerifi: Şehzade Camii'nin avlusunda, sol tarafta büyük çınar ağacının altındadır. Kabir yeri belirsizdir.




Ahmed El-Ensari Hazretleri

Ebu Eyyub el-Ensarî Hazretleri ile birlikte İstanbul'un fethi için gelen bahtiyarlardan biri olan Ahmed el-Ensarî Hazretleri, Ayvansaray, Toklu İbrahim Dede Sokak, Toklu İbrahim Dede Kabristanı'nda. sahabe-i kiramdan Ebu Şeybetül Hudrî ile Hamdullahil Ensarî Hazretleri'nin medfun bulundu­ğu yerdedir. Bu zat, aslen Medine'lidir. Bu türbe içerisinde dört makam gözükmekte­dir. Bu zat da bu dört makamdan birinde sırlanmış-tır.




Abdülvehhab Hazretleri

Sahabe-i kiramdan olduğu sanılan Abdülvehhab Hazretleri Üsküdar'da, Dereboyu'ndadır.

Kabrinin çevresi ve üzeri açıktır. Halk bu yeri ziyaret ediyor, dua ve niyazlarda bulunuyorlar. Bilhassa kandil günü ve gecelerinde bu yer ziyaretçilerle dolup taşıyor.

Kabir taşı okunamamış­tır.




Abdüssadık Bin Amir Bin Same

Bu sahabenin kabri, Eğrikapı'nın dışında ve Hâfir Hazretleri'nin türbesinin elli metre açığın­da, yolun solunda, yeşil renkli demir bir şebeke içindedir.

Bu yer, aynı zamanda Savaklar, Hiramî Ahmed Paşa Camii civarında bulunmaktadır.




Abdurrahman Sami Hazretleri

Abdurrahman Şâmî Hazretleri, Eyyüb Sultan Hazretleri'nin sancaktan sayılmaktadır. Birinci Halife Ebu Bekir Hazretleri'nin kayınbiraderidir. Kabrinin bulunduğu yer: Sultanahmet'te, Tevkifhane sokağı ile Kabasakal sokaklarının kesiştiği yerdir.




Abdullah bin Amr Bin As Hazretleri

Künyesi, Ebu Muhammed ya da Ebu Abdurrahman'dır. Dindar ve ibadete düşkün bir zat idi. Sahabe oğludur. Kendisinden 700 kadar hadis-i şerif rivayet edilmiştir. Onun güzel sözlerinden biri şöyledir: "Allah korkusuyla dökülen bir damla gözyaşı, bin altın vermekten daha kıymetlidir bana." Hicretin 65 inci yılında (684-685), 72 yaşındayken vefat etmiştir. Kabri, Galata, Yeraltı Camii içindedir.




Abdullah El-Hudri Hazretleri

Bu zat, Eyyüb Sultan Hazretleri ile birlikte İstanbul kuşatmasında bulunmuş bahtiyarlardandır.

Kabr-i şerifi, Eğrikapı, İvazefendi Camii yakınında, Kandilli Türbe Sokak, no.29'dadır.

Eskiden beri bu yer, "Kandilli Türbe" olarak bilinmektedir.




Abdullah bin Hişam Hazretleri

Kayıtlarda sahabe-i kiramdan Hüsam bin Abdullah olarak anılan bu büyük zatın kabrinin bulunmasının çok güç olduğunu değerli araştırmacı Şevket Gürel Beyefendi şöyle ifade etmektedir: "Meşhur Edirnekapı, Sultanhamamı'nın bahçesinde bulunan bu mezar, şimdilerde hiçbir taraftan girişi olmayan bir gecekondu yığınının ortasında Kalmış bulunmaktadır.Uzaktan görülrrrez, kalabalıktan fark edilmez."

Adres olarak şöyle söylenebilir: Edirnekapı Salmatomruk, Paşa hamam Caddesi, No. 1 (Bahçe içinde).




Abdullah El-Ensari Hazretleri

Bu zatın da —diğer sahabeler gibi— İstanbul kuşatması için Ebu Eyyub Ensarî (r.a.) Hazretleri ile birlikte gelen sahabelerden olduğu anlaşılmaktadır.

Kabri, Edirnekapı, Salmatomruk, Sultanhamamı'nda olduğu bildirilmiş olmasına rağmen, araştırmalarda, aynı yerde birkaç mezar yeri kalmış, taşlan okunmaz bir hale gelmiştir. Bununla birlikte halk bu yeri halen ziyaret etmektedir.

Kabre açık adres olarak: Edirnekapı, Salmatomruk, Sultanhamam'da, Hasan Hüseyin yokuşu denilebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Timurtaş hoca, Timurtaş uçar hoca efendi,laik dü,zen,kominist gençler,timur taş hoca mp3,timr taş hoca video izle,yeni sohbetler,deccal,şeytan ,cin,peri,hurafe,yecüc-mecüc,kimdir,yaratılış gayesi,insandaki deha