Popüler Yayınlar

Sayfalar

8 Temmuz 2009 Çarşamba

ateizm çökü,şü, ve kabullenişi

DİNLER => Ateizm => Konuyu başlatan: KaRDeLeN üzerinde 24Eylül 0814:29



Konu Başlığı: Ateist Felsefesinin Çöktüğünü Kabul Eden Ateistler...
Gönderen: KaRDeLeN üzerinde 24Eylül 0814:29
Bilimsel gelişmeler, insan hayatını temelinden etkilemektedir. Filmlerde bir dönem bilim kurgu olarak gösterilen şeyler, teker teker gerçekleşiyor. Yaşanan değişim sadece teknolojide de olmuyor. Bu değişimin en şiddetli yaşandığı yer, ilk bakışta çok fark edilmese de insanoğlunun düşünce dünyasında meydana gelmekte. Son iki yüzyıldır dünyada büyük bir etkinliğe sahip olan ateist düşünce temel direklerini kaybediyor,etkisini yitiriyor.
Allah’ın varlığını inkar düşüncesinin temelleri Eski Yunan’a kadar uzansa da, toplumları etkilemesi ve siyasi sonuçlar vermesi 18. yüzyıl Avrupa’sında oldu. Baron d’Holbach, Diderot gibi din karşıtı düşünürler, maddenin sonsuzdan beri var olduğunu, maddenin dışında hiçbir varlık aleminin olmadığını iddia ettiler. 18. yüzyılda başlayan bu din karşıtı hareket, Feuerbach, Marx, Engels, Nietzsche, Durkheim, Darwin ve Freud gibi düşünürler aracılığıyla bilim ve felsefe alanında etkin oldu.
19. yüzyılda ise ateizmin oluşturduğu materyalist görüş dünyada etkin oldu. Materyalizme göre Evrendeki tüm denge ve düzen bir tesadüfün ürünüydü. Evren sonsuzdan beri vardı. Canlılığın nasıl oluştuğu sorusuna ise Darwin’in evrim teorisinin cevap verdiği düşünülüyordu. Ateist felsefe doğrultusunda tarih ve sosyolojide Marx ve Durkheim, psikoloji de ise Freud’un her şeye bilimsel bir açıklama getirdikleri zannediliyordu.
Oysa Ateist felsefeye temel olan bu görüşlerin hepsi son yüzyılda ve özellikle son 25-30 yılda bilimsel ve toplumsal gelişmelerin karşısında yıkıldılar. Astronomi ve biyolojideki yaşanan gelişmeler, ateist dünya görüşünü temellerinden çökertmiş durumdadır. Günümüzde seküler ve ateist düşünürlerin Allah hakkındaki tüm varsayım ve öngörüleri tersine çevrilmiş durumda. Ateist düşünürler, evrenin mekanik ve rastlantısal olduğu düşüncesine sahipken; bilim, evrende son derece açık bir tasarımın ve hassas bir düzenin var olduğunu keşfetti. Bilim ve din arasında geçen yüz yıllık tartışmanın ardından, şu anda bilim günümüzde ulaşılan somut deliler sonucunda, çok güçlü bir şekilde, Allah inancı yönünü işaret etmektedir.
20. yüzyılda ateizmin çöküşünü hazırlayan ilk darbe gökbiliminden geldi. Materyalizmin temelini oluşturan sonsuz evren fikri çöktü. Bilim evrenin sonsuzdan beri var olduğu düşüncesini yıkarken, zamanın ve maddenin bir başlangıcı olduğunu yani yaratıldığını ortaya koydu.
Evrenin sonsuzdan beri var olduğu düşüncesi Eski Yunan’da gelişmiş olan bir felsefeydi. Fakat Orta Çağ boyunca bu düşünce fazla ilgi görmedi. Daha sonra Eski Yunan kaynaklarının gündeme getirilmesi insanların düşün dünyasında, materyalizmin yeniden kabul görmesine sebep oldu.
Sonsuz evren fikrini sistematik olarak Yeni Çağ’da ilk savunan, kendisi aslında bir materyalist olmamasına rağmen Immanuel Kant oldu. Daha sonra bu görüş felsefeciler tarafından çok büyük kabul gördü. Marx, Engels gibi diyalektik materyalizmin savunucuları sosyal bilimler alanına bu görüşü taşıyarak şiddetle sahip çıktılar. Ve 20. yüzyılda bir çok alanda hakim düşünce haline getirdiler.
Sonsuz evren düşüncesi, her zaman ateizmle iç içe oldu. Çünkü eğer evren sonsuzdan beri geliyor ise onun bir yaratıcıya da ihtiyacı yoktu. Ateist düşünürler bilimin kendi yanlarında olduklarını ve sonsuz evren fikrini desteklediğini düşünürken, onlara asıl itiraz yine bilimden geldi. Bir dizi keşif sonucunda evrenin “big bang” adı verilen bir patlamayla tekillikten yani yokluktan yaratıldığını, mekanın maddenin ve zamanın bir başlangıcının olduğunu ortaya kondu. Bu, materyalist felsefenin sonunu hazırlayan bir gelişmeydi. Evrenin sonsuzdan beri var olduğu düşüncesi üzerine kurulu olan bu felsefe, Big Bang teorisinin ortaya çıkmasıyla çökmüş oldu. Big bang’in ortaya çıkması ateist bilim adamlarını felsefik açıdan oldukça zor duruma düşürdü. Kendisi de bir ateist olan İngiliz fizikçi H. P. Lipson, yaratılışın bilimsel bir gerçek olduğunu “istemeden de olsa” şöyle kabul eder:
Bence, bu noktadan daha da ileri gitmek ve tek kabul edilebilir açıklamanın yaratılış olduğunu onaylamak zorundayız. Bunun ben dahil çoğu fizikçi için son derece zor olduğunun farkındayım, ama eğer deneysel kanıtlar bir teoriyi destekliyorsa, bu teoriyi sırf hoşumuza gitmediği için reddetmemeliyiz.( H. P. Lipson, “A Physicist Looks at Evolution”, Physics Bulletin, vol. 138, 1980, s. 138)
Sonuçta bilimin ulaştığı gerçek şudur: Tüm evren ve zaman belli bir anda yüce bir yaratıcı tarafından yaratılmıştır. İçinde yaşadığımız evreni var eden sonsuz güç, bilgi ve akıl sahibi olan Allah’tır. Big bang ve Kur’an ayetlerindeki bilgileri ve bilimin dini nasıl desteklediğini, nasıl uyum içinde olduklarını ve birbirlerini tamamladıklarını bir sonraki bölümde detaylı olarak inceleyeceğiz.


Konu Başlığı: Ynt: Ateist Felsefesinin Çöktüğünü Kabul Eden Ateistler...
Gönderen: KaRDeLeN üzerinde 24Eylül 0814:30
Sonsuz evren düşüncesinden sonra bilimsel gelişmelerin çökerttiği ikinci ateist dogma ise “rastlantısal evren” düşüncesidir. Evrendeki tüm sistemlerin ve dengelerin insan yaşamı için detaylı bir şekilde ayarlandığı gerçeği 1970’li yıllardan itibaren bilim adamları tarafından dile getirilmeye başlanmıştır. Bu sürecin en somut çıkışı, 1973 yılında Cambridge Üniversitesi’nden kozmolog Brandon Carter’dan geldi. Kopernikus’un 500 doğum günü nedeniyle aralarında Stephen Hawking, Roger Penrose, Robert Wagoner, Joseph Silk, John Wheeler gibi zamanımızın en seçkin astronom ve fizikçilerinin bulunduğu bir toplantı düzenlendi. Bu toplantıda “Kozmolojideki büyük rakamlı tesadüf ve antropik ilke” olarak isimlendirilen bir tebliğ sunan Carter’ın ortaya koyduğu fikirler, Kopernikçi devrimin felsefik etkilerinden aşağı kalır nitelikte değildi.
Carter Yunanca insan anlamına gelen anthropos kelimesinden hareketle, düşüncesini “antropik ilke” olarak adlandırdı. Carter “antropik ilke ile fizikteki görünüşte, keyfi ve ilgisiz olarak gözüken sabitlerin tamamen müşterek tuhaf bir noktalarının olduğunu söylemektedir. Esasen antropik ilke, fiziğin çok sayıdaki kanunlarının, insanın yaratılması için evrenin en başından itibaren hassas bir şekilde düzenlenmiş olduğunu ve içinde bulunduğumuz evrenin, insanoğlunun ortaya çıkması için özellikle tasarlanmış olduğu gözlemini ortaya koydu. Evrendeki bu dengelerle ilgili bir listeyi “Kuran Mucizeleri” bölümünde inceleyeceğiz.
Carter’ın bu tebliğinden sonra antropik ilke bilim dünyasında çok büyük bir ilgi gördü. Ünlü astronom Paul Davies Kozmik Plan isimli kitabının son paragrafından “bir tasarım olduğu düşüncesi, ezici biçimde üstün gelmektedir” diye açıklar (Paul Davies, The Cosmic Blueprint, London: Penguin Books, 1987, s. 203)
Yine astrofizikçi W. Press Nature dergisindeki bir makalesinde evrendeki tasarıma dikkat çekerken “evrende, akıllı yaşamın gelişmesini destekleyen büyük bir tasarım bulunmaktadır” demektedir.( W. Press, “A Place for Teleology?”, Nature, vol. 320, 1986, s. 315)
Kısacası bugün ateizmin temel dayanaklarından birisi olan “Rastlantısal evren” düşüncesi bugün bilim karşısında çökmüştür.
19. yüzyılda ateizmin yükselişindeki en önemli etmen Darwin’in canlılığın ortaya çıkışı hakkında ortaya attığı teorisiydi. Darwin yeryüzünde var olan tüm canlılığın bilinçsiz rastlantılar sonucunda meydana geldiğini iddia etmişti. Bu açıklama ateistler için bulunmaz bir fırsat oldu. Ateist düşünür ve bilim adamları kendi düşüncelerinin temeline Darwin’in evrim teorisini koydu. Fakat Darwin’in evrim teorisi, 20. yüzyıldaki bilimsel gelişmelerden en büyük darbeyi alan dogma oldu. Çünkü paleontolojiden genetiğe kadar bir çok bilim dalında yaşanan gelişmeler Darwin’in iddia ettiği gibi evrimsel bir sürecin yaşanmadığını ve böyle bir sürecin yaşanmasının bilimsel olarak imkansızlığını ortaya koydu. Evrim teorisine getirilen itirazları ve açmazlarını temel olarak 3 başlık altında sınıflandırabiliriz. Bunlardan ilki canlılığın ortaya çıkışı hakkındadır. Darwin, canlılığın birbirinden tesadüflerle evrimleşerek geliştiğini iddia ederken, ilk canlılığın nasıl ortaya çıkığı konusunda fazla bir açıklama getirmedi. Dönemin ilkel bilim anlayışı nedeniyle Darwin canlılığın kolayca cansız maddelerden meydana gelebileceğine inanıyordu. Fakat gerçek bu kadar basit değildi. Darwin’den günümüze kadar geçen 150 yılı aşkın bir süreye rağmen canlığın kökeni açıklanamadı. Bırakın tesadüfen ortaya çıkmayı günümüzün gelişmiş teknolojik imkanlarına rağmen cansız maddeler bir araya getirilerek canlı bir hücre yaratılamadı. Bunun yakınına dahi yaklaşılamadı.
Evrimciler, canlılar birbirinden evrimleştiğini iddia ederken ve canlılar birbirlerine dönüşürken ara formlarda canlıların da yaşadıklarını iddia ettiler. Çünkü bu teorinin temeli, basit değişikliklerle canlılığın zaman içinde evrimleştiği iddiası idi. Bu iddia Darwin’e göre canlılık küçük değişikliklerle zaman içinde evrimleşmişti. bir canlı türü diğer canlı türüne dönüşürken ara formda canlılar oluşması gerekmekteydi.Oysa böyle bir süreç yaşanmış olsa milyonlarca ara türe ait fosile rastlanması gerekirdi. Canlılığın yer altındaki tarih kayıtları olan fosiller, bizlere zaman içinde evrimsel bir sürecin yaşandığı iddiasının gerçek dışı olduğunu ortaya koymaktadır.
Evrim teorisinin açmazını ortaya koyan üçüncü başlık ise evrimin mekanizmaları hakkındadır. Eğer doğada iddia edildiği gibi evrimsel bir süreç varsa, bunu sağlayan mekanizmaların da olması gerekir. Darwin doğal seleksiyonun evrimleştirici bir mekanizma olduğunu düşünse de bunun gerçek olmadığı, genetik biliminin ortaya çıkmasıyla anlaşıldı. Neodarwinciler doğal seleksiyonun yanına mutasyon mekanizmasını koymaya çalıştılar. Fakat bunun da evrim teorisi iddiasını açıklamaktan uzak olduğu anlaşıldı. Çünkü, bilim adamları yaptıkları çalışmalarla mutasyon canlılığa yeni bilgi ilave etme özelliğine sahip olmadığı ortaya koydu.
Darwin’in evrim teorisine asıl öldürücü darbe yine bilim dünyasından geldi. Teknolojik imkanların gelişmesi, özellikle elektromikroskopun bilim adamları tarafından kullanılmaya başlanması, insanların canlılık hakkındaki bilgilerini arttırdı. İlk başta son derece basit olduğu düşünülen hücrenin, aksine kompleks yapısının olduğu ortaya çıktı. DNA’nın keşfi ve içinde sakladığı bilgilerin incelenebilmesiyle, sadece tesadüfe olarak, bu tarz yapıların meydana gelemeyeceği anlaşıldı. Canlılığın sahip olduğu hücre, doku, organ ve sistemlerin üstün bir tasarımın ürünü olduğu görülmektedir. Tek bir insan hücresinin bile sahip olduğu özellikle, kendi kendine oluşamayacağı ve bunu bir akıllı tasarımın ürünü olduğu ortaya kondu.
Tüm bu gelişmeler ateist felsefenin temel taşı olan Evrim teorisini geçersiz kılmıştır. Bazı bilim çevreleri ısrarla bu teoriyi savunmaya çalışsa da Darwinizim “kriz içinde” bir teoridir. Bugün başta ABD olmak üzere pek çok batı ülkesinde bilim adamları arasında canlığın bir üstün akıl tarafından yaratıldığını ortaya koyan “bilinçli tasarım” (intelligent design) teorisi yaygınlaşmaktadır.
Darwin, biyolojide ateist düşünceye temel hazırladığı gibi, Sigmund Freud’da psikoloji alanında ortaya attığı teorilerle ateizmin 19. yüzyıldaki yükselişine destek oldu. Freud insanın ruh varlığını reddederken, insan davranışının temelini sadece cinsel dürtülerle açıklamaya çalıştı. Freud’un görüşlerinin ateist dünyada bu kadar popüler olmasının sebebi ise, dine karşı getirmeye çalıştığı açıklamalardı. Freud “Bir İlüzyonun Geleceği” adlı kitabında, dini inancın sözde bir tür akıl hastalığı (nevroz) olduğunu ileri sürüyor ve dinin geleceği hakkında bir de kehanette bulunuyordu. Freud’a göre, insanlığın ilerlemesiyle birlikte dini inançlar tamamen ortadan kalkacaktı. Frued’un bu açıklamalarıyla psikoloji bilimi hep ateist bir yaklaşıma sahip oldu. Sadece Freud değil, ondan sonra gelişen psikoloji ekolleri de hep ateist çizgide bir karakteri korudular.

(S. Freud psikolojide ortaya attığı teorilerle ateist düşüncenin 19. yüzyılda yükselişinde katkıda bulundu.)
Freud’un din karşıtı söylemlerine cevap yine psikolojiden geldi. Dinin insan ruhuna etkisi hakkında yapılan araştırmalarda gelinen son noktayı Patrick Glynn, şöyle özetler:
20. yüzyılın son çeyreği (Freud’un kurduğu) psikoanalitik vizyona hiç de uygun davranmadı. Bunun en dikkat çekici yönü ise, Freud’un din hakkındaki görüşlerinin tamamen yanlış çıkmasıydı. İronik bir biçimde, son 25 yılda psikoloji alanında yapılan araştırmalar, dini inancın, Freud’un ve müridlerinin iddia ettiği gibi bir tür nevroz veya nevroz kaynağı olmak bir yana, genel zihinsel sağlık ve mutluluğun en tutarlı ögelerinden biri olduğunu ortaya çıkardı. Üst üste yapılan pek çok araştırma, dini inanç ve ibadetlerle; intihar, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, boşanma, depresyon ve hatta—ve belki de şaşırtıcı şekilde—evlilikteki cinsel tatmin gibi konulardaki sağlıklı davranışlar arasında güçlü bir ilişki olduğunu gösterdi. Kısacası, ampirik bilgiler, psikoterapi mesleğinin sözde “bilimsel” ortak kanısı ile tamamen ters düştü. (Patrick Glynn, God: The Evidence, The Reconciliation of Faith and Reason in a Postsecular World, Prima Publishing, California, 1997, s. 61)

Sonuçta modern psikoloji, Freud’un kehanetinde olduğu gibi dinin yerini almak yerine, dinin önemini yeniden kavramaya başladı. İnsan ruhu hakkındaki materyalist yaklaşım günümüz bilimi karşısında tam bir çöküş yaşamaktadır. Bu ateizmin psikoloji alanındaki çöküşüdür.
Buraya kadar kısaca özetlemeye çalıştığımız bu gelişmeler Allah’ı inkar eden ateist düşüncenin tüm dayanaklarının teker teker çöktüğüdür. Diğer bir çok alanda ateizmin bu çöküşü görülmektedir. Bazı çevreler ideolojik kaygılarından dolayı bu gerçeği kabul etmekten şimdilik kaçınsa da, bu gerçeğin üstü örtülemeyecektir. Bu felsefenin çöküşüyle insanlar Allah’a yönelmektedir.
Ortaya çıkan bilimsel gerçekler sadece materyalist felsefenin iddialarını çürütmemekte, günümüzden 14 asır önce vahyedilmiş Kuran’ı Kerim’in Allah’ın sözleri olduğunu da ortaya koymaktadır.
http://www.forumca.gen.tr/showthread.php?p=960776

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Timurtaş hoca, Timurtaş uçar hoca efendi,laik dü,zen,kominist gençler,timur taş hoca mp3,timr taş hoca video izle,yeni sohbetler,deccal,şeytan ,cin,peri,hurafe,yecüc-mecüc,kimdir,yaratılış gayesi,insandaki deha