Popüler Yayınlar

Sayfalar

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Cumhuriyet Mitinglerinin gerçek amacı ne?

Cumhuriyet Mitinglerinin gerçek amacı ne?

Mayıs 15, 2007 · 1 Yorum

[Cumhuriyet Mitinglerinin gerçek amacı ne?] Tehlikede olan laiklik değil, elitlerin iktidarı (I)

12 Eylül 1980 öncesinde “din elden gidiyor” sloganıyla Müslüman kitle korkutulmak isteniyordu. Amaç, söz konusu kesimleri sola karşı seferber etmekti.



Şimdilerdeyse “laiklik elden gidiyor” sloganı revaçta ve bu sefer de Türkiye’deki rejimin laik olduğunu sananlar korkutuluyor. Korkutulanlar farklı; ama korkutanlar aynı… Nasıl 1980 öncesinde ‘dinin elden gitmesi’ asla mümkün değil idiyse, bugün de laikliğin elden gitmesi diye bir şey yok. Eğer öyleyse orduyu açık veya örtülü darbe yapmaya çağıran şu ‘Cumhuriyet Mitingleri’, darbe söylentileri, e-darbe uyarıları ne anlama geliyor? Ve eğer ‘laikliğin elden gitmesi söylemi bir kuruntudan ibaretse, gerçekten elden gitmesinden korkulan nedir?

Elde olmayan şey elden gitmez

Mitinglerde en çok ‘Türkiye laiktir laik kalacak’ sloganı atılıyor. Eğer bu mitinglere katılanların gerçekten laiklik diye bir sorunları olsaydı, uygun slogan: ‘Devlet dinden elini çeksin…’ şeklinde olabilirdi. Gerçek anlamda laiklik, birincisi vicdan özgürlüğünü; ikincisi de politika alanıyla din alanının birbirinden ayrılmasını varsayar. Bu da demektir ki, devlet hiçbir dinî otorite kullanmayacak, din de hiçbir politik güce ve etkinliğe sahip olmayacak. Türkiye’de din, politik alanın dışında değil, tam da göbeğindedir. Bu bakımdan Osmanlı İmparatorluğu’nda olduğu gibi din, devlete karışmış durumdadır. Eğer bir rejimde politika dine karışırsa, dinin de politikaya karışması kaçınılmazdır. Ya da visa versa… Bu yapıya itiraz etmeyenlerin ‘laiklik şampiyonluğunun’ bir kıymet-i harbiyesi olabilir mi? Yüz bine yakın din adamına maaş veren laik bir Cumhuriyet olabilir mi? Diyanet İşleri Başkanlığı [doğrusu Din İşleri Bakanlığı] diye bir kuruma sahip olan ve söz konusu kurumun genel bütçeden aldığı payın üç-dört bakanlığın bütçesinden daha fazla olduğu bir rejim, laikliğin timsali sayılabilir mi? Mitinglerde laiklik sloganları atanların devlet radyo ve televizyonlarında düzenli dinî programlar ve yayınlar yapılmasına, devlet tarafından düzenli Kur’an kursları açılmasına bir itirazları var mı? Her şeyden önemlisi, mitinglere katılanların cunta anayasasının dine ilişkin hükümlerini sorun etmeleri söz konusu mudur? Eğer öyleyse bugüne kadar neden ses çıkarmadılar? Hem imam hatip okulları, liseleri açıp hem de bunları ‘irtica yuvaları’ sayıp suçlamak, şikâyet etmek ikiyüzlülük değil midir? Açanlar da, şikâyet edenler de Atatürkçüler olduğuna göre…

Türkiye’de hiçbir zaman eski rejimden gerçek anlamda bir kopuş söz konusu olmadı. Eski rejim bazı önemsiz rötuşlarla varlığını sürdürdü. Buna rağmen aşırı bir modernlik vurgusu yapılageldi… Cumhuriyet’i ilan eden ekip toplumsal yapıya dokunmadı. Zaten daha önce defaaten yazdığım gibi, Cumhuriyet bir hükümet darbesi sonucu ilan edilmişti ve darbeyle yeni bir şey kurulamazdı… Emekçi halk çoğunluğu lehine hiçbir önlem ve düzenlemeye girişilmedi. Yapılan inkılaplar halk kitlelerini değil, devleti angaje ediyordu. Amaç, halk üzerinde devlet egemenliğini tahkim etmekti. Eğer ‘yeni olduğunu’ iddia eden bir rejim, toplum yaşamında kayda değer dönüşümler, iyileştirmeler yapmazsa, yapamazsa, ideolojisinin kitlelerin bilincine nüfûz etme şansı yoktur. Başka türlü söylersek, gönüllü kabullenme yaratacak bir egemen ideoloji üretmek mümkün olmaz. Böylesi bir durumda Mustafa Kemal’in kişiliği etrafında bir kült yarattılar. Mustafa Kemal’i putlaştırarak açığı kapmaya yöneldiler. Velhasıl rejimin resmî ideolojisi olan Kemalizm [Atatürkçülük] bir tür ‘laik din’ statüsüne, rejimin başlıca tabularından biri mertebesine yükseltildi. Resmî ideoloji, yalan, tahrifat, yok sayma, adıyla çağırmamaya vb. dayandığı için, inandırıcılığı kaçınılmaz olarak sınırlıdır. Modernitenin [çağdaşlık diyorlar] timsali olduğu iddiasındaki rejim, kendi uyduruk resmî ideolojisine dayanarak yönetemez, egemen olamazdı. Geleneksel ideolojinin en önemli yapıcı unsuru olan dini imdada çağırmak zorundaydı. İşte yaşanan sıkıntıların ve gerilimlerin gerisinde yatan budur. Dini kullanmaya ve ihtiyaca göre manipüle etmeye mecburdular. Kullananların kullanılması, ruhları çağıranların her zaman geri gönderememesi çelişik olsa da sosyal yaşamın bir gerçeğidir… Böylesi koşullarda resmî ideoloji üreticileri kendi yalanlarına inandılar ve oldukça geniş bir eğitilmişler [diplomalılar] kesimini de inandırdılar. Elbette yaptıkları sadece kendilerini angaje eden bir şey değildi, ürettikleri bağnaz resmî ideoloji maalesef toplumun ‘kendisi hakkında düşünme’ yeteneğini, entelektüel ve estetik yaratıcılığı dumura uğrattı.

Söz konusu olan laik/anti-laik çatışması değil…

Halk kitlelerinden gelen taleplerin ezilmesinde ‘irtica hortladı’ söylemi, yüz yıldan daha eskilere uzanan iflah olmaz bir saplantı olsa da, “memleketin sahiplerinin” asıl derdi laiklik değildir. Asıl korumak istedikleri ne laikliktir ne de kendinden menkul ‘Cumuhuriyet’in temel ilkeleridir”… Ayrıcalıklarını, statülerini ve dokunulmazlıklarını korumak, sınırlı da olsa muhtemel bir demokratikleşmenin önünü kesmek istiyorlar. Şimdilerde ‘Cumhuriyet Mitingleri’ne katılıp laiklik sloganları atanların, ülkeyi 780 bin kilometrekarelik bir kışlaya çeviren 12 Eylül askerî cuntasını ve onun getirdiği Anayasa’yı ve kurumsal yapıyı protesto etmek üzere hiç sokağa döküldüğü oldu mu? ‘Okullarda zorunlu din dersi istemeyiz’ diye bir talepleri oldu mu? Son günlerde Cumhuriyet Mitingileri’ni düzenleyenler/düzenletenler sadece demokratikleşmenin ve özgürlüklerin değil, gerçek laikliğin de düşmanıdırlar. Zira laiklikle demokrasi arasında vazgeçilmez bir belirleyicilik ilişkisi vardır. Laiklik, demokrasinin olmazsa olmazıdır ve demokrasiye önceliği vardır. Bağnaz özgürlük ve demokrasi düşmanlarının laiklik diye bir sorunu olabilir mi? Elbette laikliği dini manipüle edip, kullanmaktan ya da türbanla uğraşmaktan ibaret saymıyorsanız… Öyleyse sorun nedir? Son dönemde Kürt hareketi, politik İslam ve neoliberalizm rejimin tabularını sarstı ve tartışılır hale getirdi. Rahatsızlığın birinci nedeni budur. İkincisi, ilk defa Anadolu kökenli sermaye hem ekonomik bir güç olarak sahnedeki yerini aldı hem de gücü oranında siyasi iktidara ortak olmak istiyor. Türkiye’de siyasetin Hazine’yi ve bütçeyi yağmalamak şeklinde yürüdüğü hatırlanırsa, asıl kavganın laiklikle bir ilgisinin olmadığı kolaylıkla görülecektir. Fakat istedikleri kadar çırpınsınlar rejimin tabuları aşınmaya devam edecektir.

Militarizmin hizmetinde “sivil toplum örgütü” olmaz

Ordu, asker emeklileri dernekleri ve resmî ideolojinin ve “memkeletin sahiplerinin” hizmetindeki kimi odaklar ve kurumlarca düzenlenen mitingler, “sivil toplumun” şahlanışı olarak sunuluyor. Eğer her kavramın bir içeriği olması gerekiyorsa, bu “sivil toplum örgütü” söylemi için de geçerlidir. Bir örgütün gerçekten sivil toplum örgütü sayılabilmesi için bir kere devletten ve onun resmî ideolojisinden bağımsızlaşması gerekir. Devlet ve egemenler karşısında toplumun belirli kesimlerinin çıkarını savunmayan, devlet ve sermaye tarafından kurulan/kurdurulan ve manipüle edilen örgütlerin ’sivil toplum’ örgütü sayılması mümkün değildir. Bu tür örgütler için uygun düşen isim, sivil toplum örgütleri değil, sivil topluma karşı örgütler olabilir. Askerî darbe çağrısı yapan, rejimin tabularını koruma yemini eden örgütlerin sivil toplum örgütü sayılması, ancak Türkiye’ye özgü bir ironidir… Elbette akademisi militarizmi özümlemiş, medyası apoletli, beyinleri resmî tarih ve resmî ideoloji tarafından iğdiş edilmiş diplomalıların harman olduğu bir ülkede, kavram ve kafa karışıklığı istisna değil, kuraldır… Sınırlı demokrasi kırıntısına ve özgürlüklere bile tahammülsüz bir ’sivil toplum örgütü’ olabilir mi? Mitinglerde ‘devletin temel ilkelerine sahip çıkmaktan’ söz ediliyor. ‘Devletin temel ilkeleri’ denilenden kim ne anlıyor? Kendinden menkul temel ilkelerin ne olduğu mutlaka tartışılmalıdır; ama bu söylemde demokrasiye ve özgürlüklere yer olmadığı kesindir… Küresel kapitalizm çağında sermaye ve devlet tarafından araçlaştırılan, misyonları toplumu depolitize etmek, apolitize etmek olan örgütleri “sivil toplum örgütü” saymak egemenlerin oyununa gelmektir.

Anti-emperyalizm: “Her söz her ağza yakışmaz”

Mitinglerde emperyalizm karşıtı sloganlar da atılıyor; ama Türkiye NATO’dan çıksın diyen yok. Neden? NATO, başkomutanı Amerikalı bir general olan askerî bir paktır ve misyonu başta ABD olamak üzere kolektif emperyalizmin çıkarlarını gerçekleştirmektir. Dünyanın her yerinde özgürlükleri, demokrasiyi ve sosyal talepleri ezmektir. Emperyalizm karşıtı slogan atan ‘ulusalcılar’ın NATO’yu sorun etmiyor oluşları rahatsız edici değil mi? Laikliği ve ‘Cumhuriyet’in temel değerlerini’ korumak için göreve çağırdıkları ordunun bir NATO ordusu oluşu da tuhaf değil mi? ABD, Soğuk Savaş döneminde sola ve demokratikleşmeye karşı kullanmak üzere politik İslam’ı peydahlayıp, silahlandırıp, finanse edip, desteklerken, Türkiye’de dini sola karşı seferber eden hangi odaktı? Okullara zorunlu din dersini kim, neden ve ne zaman sokmuştu? O halde iki şey: 1. Kapitalizme karşı olmayanların emperyalizme karşı olmaları mümkün değildir; 2. Ulusal kapitalizm diye bir şey mümkün değildir, sermayenin vatanı yoktur. Öyleyse işçilerin de vatanı olmamalıdır. Yurtseverlik, ahmakları aldatmaya yarayan bir afyondur. Solun kimi kesimlerinin dahi bu afyonun müptelası oluşu büyük bir talihsizliktir. Eğer sermayenin yerlisiyle yabancı arasında fark yoksa, bunlar tek ve aynı şeyse, ulusalcılar ve yakın akrabaları yurtseverler neyi, hangi “ulusal çıkarları” korumaktan söz ediyorlar? Ulusun çıkarları diye bir şey yok. Ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen, aşağılayan ve aşağılanan var. Velhasıl sorun, sınıfları ve temel sınıflar arasındaki uzlaşmaz çelişkileri angaje eden bir şeydir. Eğer sorunları çözmeye niyetliyseniz, şeyleri adıyla çağırmanız gerekir; zira adıyla çağırmamak bir yalan söyleme yöntemidir. Kapitalizmi, emperyalizmi, NATO’yu vb. dert etmeyenlerin emperyalizm karşıtlığının bir kıymet-i harbiye olması mümkün değildir. Boşuna ‘her söz her ağıza yakışmaz’ denmemiştir…

Dipten gelen dalga mı, yükseklerden estirilmeye çalışılan rüzgâr mı?

Mitinglerin niteliğine dair kafaları karıştırmak ve önemini abartmak için ‘dipten gelen’ dalga söylemi yeğleniyor… Militarizmin ve ’sivil’ uzantılarının yüksek gayretleriyle gerçekleşen mitinglerin dipten gelmesi mümkün olmadığı gibi, böyle bir şey eşyanın tabiatına da aykırıdır. Diptekilerin militarist amaçlar için gönüllü seferber olmaları olağan bir şey değildir. Mitinglere katılanlar dipten değil ‘ortadan’ geliyorlar ve toplum çoğunluğuna göre ‘ayrıcalıklı’ konumdadırlar. Ekserisi eğitimden geçmiş bu kesim, rejimin resmî ideolojisini en çok içselleştirmiş, bu niteliği itibarıyla da ‘memleketin sahipleri’, militarizm ve sivil uzantıları tarafından en kolay harekete geçirilebilen kesimdir. Bu ‘eğitilmiş orta sınıf’, egemen ve resmî ideolojiyi içselleştirmiş, gönüllü kabullenmiş toplum kesimini oluşturuyor. Bunlar demokrasi ve özgürlük gibi kaygılara yabancıdır. ‘Diptekilerin’ toplumsal sürece dahil olmasından her zaman rahatsızdırlar. Böyle bir şey onların korkulu rüyasıdır…Yegâne doğrunun kendileri tarafından temsil edildiğine samimiyetle inanırlar… Onlara göre halk bilmez, yapamaz, yaparsa da yanlış yapar… Halkın yerine düşünmeye, onun adına karar vermeye hakkı olduğundan asla şüphe etmezler… Halkın belirli haklara sahip olmasına karşı çıkar; zira halk cahildir, eğitilmesi gerekir, eğitecek olan da kendisidir… Mümkün olsa yüksekokul diplomasına sahip olmayanların oy kullanmasını yasaklamaktan yana olanları az değildir. 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında askerî cuntanın ‘demokratik anayasası’ için referandum yapıldığı günlerde, lise mezunu olmayanların referanduma katılmasının engellenmesi hararetle savunuluyordu… Bunlar hiçbir zaman “eğitenlerin de eğitilmeye ihtiyacı olabileceğini” akıllarından geçirmezler… Zaten böyle bir şey kendi varlık nedenini tartışma konusu yapmak olur ki, asla kabul edilebilir değildir.

ÖZGÜR ÜNİVERSİTE REKTÖRÜ PROF. DR. FİKRET BAŞKAYA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Timurtaş hoca, Timurtaş uçar hoca efendi,laik dü,zen,kominist gençler,timur taş hoca mp3,timr taş hoca video izle,yeni sohbetler,deccal,şeytan ,cin,peri,hurafe,yecüc-mecüc,kimdir,yaratılış gayesi,insandaki deha